22 Mart 2008

3 çocuk meselesi....




bugün hava güzel olunca kendimizi hemen parka bahçeye attık...
bu kalabalığın arasında bir anne ve çocukları dikkatimi çekti ve hemen aklıma 2 konu geldi.
birincisi çok sevgili başbakanımızın ünlü cümlesi " 3 çocuk yapın."
ikincisi ise şu sıralar bloglararasında kapmanya olarak devam eden "çocuk istismarı" konusu.
bu iki konu birbirine tamamen zıt olmasına rağmen bu anne ve çocuklarını anlatıyordu.

çocuklar 8 yaşlarında bir erkek,6 yaşlarında bir kız ve 1,5 yaşlarında bir erkek çocuk, anne ise en fazla 30 yaşlarında. alışveriş yapmışlar, ellerinde 4-5 tane oldukça ağır gözüken poşet. poşetleri 2 büyük çocuk taşıyor, daha doğrusu taşımaya çalışıyordu . anne hemen kendini bir banka attı ve bir sigara yaktı. 2 büyük, küçüğü de yanlarına alıp birkaç kez kaydılar ve anneden ilk çığlıklarını yediler " çocuğa dikkat edin" . ancak 4-5 kez kayabildiler. ikinci çığlığı yediler " tamam, hadi yeter eve gidiyoruz".. çocuklar yalvarıyor, o ise dişlerini sıkarak ve her an onlara vuracakmış gibi söyleniyordu.. sonunda çocuklar en küçüğü annenin yanına bırakıp bir kaç kez daha kayabildi. küçük ise diğer oyun aletlerinin yanına gitmek istedi. anne izin vermedi. çocuk ağlamaya başlayınca kolundan tuttuğu gibi yerde sürükleyip sertçe banka oturttu. o minnacık bebek anlayacakmış gibi onu resmen fırçaladı ve hatta vurmak için elini kaldırdı. içim cız etti. o esnada abla ve abi geldi . anne yine o ağır poşetleri onların eline tutuşturdu ve gittiler.

kaldıkları 15 dakika için anne bir kere bile gülümsemedi. çocuklarının o keyifli hallerini görmedi bile. onun aklı allah bilir nerdeydi. inanılmaz bi bıkkınlık vardı halinde..ay sonunu nasl getireceğini düşüüyordu belki de o an ... işte o zaman sevgili başbakanımızın tavsiyesi geldi aklıma .halkımızın çoğunluğunun maddi durumu ortada iken ne akla hizmet böyle birşey söyleyebilirdi bir insan ki. ama en önemlisi bakamayacakları halde neden bu çocukları dünyaya getirir bu insanlar ?? nedir bu çocukların günahı?? onlar çaresizdirler, tepki bile vermezler,ezilirler, iyi bir eğitim alamazlar ve eni konu mutsuz, etrafına düşman, çocukluğunun intikamını diğer insanlardan çıkarmaya çalışan saygısız bireyler olarak yetişmeye başlarlar.
bunları düşünürken aslıberry'nin sayfasında çocuk istismarı konusunu yazdığı yazısında okuduğum bir cümle geldi aklıma.
Dünya Sağlık Örgütü çocuk istismarını şöyle tanımlıyormuş :
"Çocuğun sağlığını, fiziksel ve psikososyal gelişimini olumsuz etkileyen, bir yetişkin, toplum ya da devlet tarafından bilerek ya da bilmeyerek yapılan tüm davranışlar çocuğa kötü muameledir."*
işte bu düşüncesizliği yapan anne baba da burda bahsedilen gelişimi sizce olumsuz etkilemiyor mu ? bu durumda bu anne ve baba suçlu olmuyor mu ?

belki bunu genellememek gerek. belki de bu anne'nin ruh hali sadece bu güne özgüydü ve bambaşka bir sebepten dolayı bu haldeydi.
ama etrafımda bu halde olan, mutsuz, uyumsuz, saygısız insan sayısının inanılmaz derece hızlı artttığını da görüyorum. en önemlisi de SAYGI. bunu kaybediyoruz. bu beni çok üzüyor, endişelendiriyor. sadece bir çocuğum olduğu halde onun geleceğini en iyi ne şekilde nasıl garanti altına alabilirim diye dertlenirken, insanların bu konuda bu denli rahat olmaları ve bu insanların yetiştirdikleri neslin yaşayacağı Türkiye beni çok endişelendiriyor..

19 Mart 2008

anne neden ...?




en büyük korkumdu "neden" ile başlayan şu ünlü cümleler :)
korktuğum başıma geldi:)
artık sabah gözlerini açar açmaz başlıyor akşam uyuyana kadar. her cümlesinin başı "neden?" ..
örnek :
sabah evden çıkmak için hazırlanıyoruz. her zamanki gibi oyalanıyor..
"anneciğim hızlan biraz . aşağıda taksi bekliyor."
"neden taksi bekliyor anne?"
"bugün arabayı baba aldı."
"neden arabayi baba aldı ?"
"işi varmış."
"neden işi varmış?"
"bilmiyorum söylemedi."
"neden söylemedi?"
"bilmiyorum annem. haddiiiii"
"neden bilmiyorsun anne ?"
" aaaaaaaaaaaaaaaaaaa" diyerek ( tabii ki içinden) dişini sıkan bir anne ve aslında ne yaptığını cin gibi bilen ve kıs kıs gülen bir oğul en sonunda merdivenlerden aşağıya iner.
okuduğumuz tüm eğitim ve çocuk kitaplarında bu dönemde sabırla cevap vermemiz gerektiği yazar. ben de dua ediyorum.. allahım bana sabır ver diye :)
not : çantamız ve onu tutuşumuz nasıl ama :) bu çantamızı anneannemiz özel olarak beyimiz için dikti. her sabah üşenmeyip bunun içine oyuncak doldurup yuvaya götürüyoruz ve akşam da geri getiriyoruz.

16 Mart 2008

bu çocuk beni öldürecek...







bu görüntülerden 10 dakika sonra hayatımın en kötü 1,5 dakikasını geçireceğimi tahmin bile edemezdim.
hava güzel olduğu zaman genelde gittiğimiz yere yani florya sahiline gittik. babamız yine olmayınca anneanne ve mimit teyzemizi de alıp şöyle denize karşı bir keyif yapalım dedim. geçen haftaki hastalık halimizi üstümüzden atmalıydık:) trafiğe ve o heryerde oluşan inanılmaz kalabalığa rağmen gayet güzel vakit geçirdik. çocuk oyun parkından ve ordaki öğretmenlerinden dolayı her zaman gittiğimiz Ziya' da yemek yedik . tam hesap öderken hayatımın şokunu yaşadım. çünkü can kayboldu !!! saniyeler içinde oldu. . koca 3 insan bir çocuğa sahip çıkamadık!!
o yanımda durup cebimdeki fotograf makinasını almaya çalışırken ben de bahşiş için bozuk para arıyordum. ne olduysa işte o anda oldu. bir anda gözümüz önünden yokoluverdi. üçümüz panik içinde ona seslenirken ne gariptir ki kimse de ne oldu diye sormadı !! herkes -özellikle de güvenlik görevlisi konumunda dolaşan tuhaf insanlar- bön bön baktı. o anki hislerimi tarif bile edemem. resmen nefesim kesildi. panik oldum, ne yapacağımı şaşırdım. o 1-1,5 dakika içinde en kötü senaryoları gördüm. kalabalıktan biri oğlumun kolundan tutup götürdümü acaba diye paniklerken birden bire benim canavar çıkıverdi ortaya. adam yan masadaki ablanın peşine takılıp lokanta içinde gezmeye gitmiş. onu gördüğümde onu cidden sarstım. o anda bana yaşattığı korkunç dakika için aslında daha fazlasını yapmalıydım ama benim bu tepkime alışık olmadığı için o da çok üzüldü.
bu arada Ziya da benim için bitti. onların bu duyarsızlığı beni çok rahatsız etti. küçücük bir çocuk kayboldu ve adamlar gelip de nasıl yardımcı olabiliriz diye sormadılar bile. demek ki heryerde olduğu gibi burda da pek insan değerimiz kalmamış.

11 Mart 2008

nazar .... mı acaba ?...

bu yazının başlangıç kısmını aslında 3 hafta önce hazırlamıştım. ama yayınlamaya fırsat dahi bulamadan bir sürü şey yaşadık ve mecburi ara verdim. şimdi inşallah herşey artık geride kaldı ve ben de bloglarımı okumaya başlayabilirim:)



olumsuzluklar 22/2 cuma akşamı başladı.. bücürümü yuvadan aldıktan sonra birlikte dışarda biraz zaman geçirelim dedim. hemen yakındaki bir alışveriş merkezinde hem yemek yeriz diye hem de top havuzunda falan oynar diye düşündüm. ve çook dikkat ettiğim bir konu olmasına rağmen nasıl olsa çok yakın diye oto koltugunun kemerini bağlamadım ve çok büyük bir eşeklik ettim. çünkü tam kendi yolumuzda ilerlerken hayvanın teki karşı yoldan pat diye önümüze kırdı ve u dönüşü yaptı. ben tabii frene asılınca can da öne düştü ve gözünü ön koltuğa çarptı :(( allah yine de onu korudu. sadece gözünün altı biraz morardı. ya gözüne birşey olsaydı:(( düşünmek bile istemiyorum. ama bunu büyük ders oldu. bir daha ne kadar kısa olursa olsun o kemeri bağlayacağım.



ertesi gün evde temizlik vardı. her zamanki gibi biz de hemen anneannemize kaçalım dedik. ama önce bir saat kadar işe uğramak durumunda kaldım. e tabii benim bücür de bana yardım etti. fotokopi çekti. yazılarımı bitirdi. hatta fax çekti:) zaten her sabah şu cümleyi okula giderken dinlerim . " anne ben işe, sen okula " . bir bilse surda 20 sene sonra bunun tam tersini isteyeceğini sanırım bu şekilde ısrar etmez :)







öğleye doğru anneanneye doğru yola çıktık. hava da güzel olunca onu ve mimit teyzemizi alıp biraz yeşillik içinde keyif yapalım dedik. internette araştırırken şu yere rastladım. yeşil alanlar , çocuk parkı sayflarda çok güzel görünüyordu. ancak gerçeğini görünce hayal kırıklığına uğradık. kış faktörünü unutmuştuk ve yeşil olması gereken kahve ve çamurdu :) yine de açık hava olunca benim bücür güzel eğlendi. onun bu kahkalarını duymak da herşeye bedeldi:)













şöyle bir ay öncesi olsaydı bu temiz hava ve yorgunluğun üzerine mis gibi uyurdu. ama hafta sonları artık kesinklikle uyumuyor. ve akşam üstü yorgunluktan, uykusuzluktan çıldırıyor. beraberinde de ben tabii:( e hal yine böyle olunca saat 6 gibi eve döndüğümüzde gereksiz yere ağlamaya, bağırmaya başladı. ordan oraya koşturup oyuncaklarını da etrafa fırlatmaya başlayınca koptum. o sinirle ona bağırdım. o da bana cevap verdi! ve koşarak kaçtı. sonuç mu. hızını alamayıp duvara tosladı. o da yetmiyormuş gibi eli ters döndü ve de üstüne düştü :((

eli anında morardı ve şişti. apar topar en yakın hastaneye gittik. şöyle bir bakıp verip çocugu ısrarla röntgene gönderdi. orda bir kiyamet koptu. oysa adam gibi bir doktor bence ne olduğunu rötgene göndermeden de anlayabilirdi. ama olmaz ki ?! nasıl para kazanacaklar bu özel hastaneler ?! benim bücür kendine yerden yere attı çektirmemek için. 20 dakika ikna sonucu nihayet çektirdik. bir 20 dakika daha bekledikten sonra röntgen sonuçları çıktı. tahmin edilebilecek sonuç: kırık yok, sadece hafif bir doku ezilmesi. jel sürüp bandajlamak istediler. işte orda 2. kiyamet koptu:( can kendini yerden yere attı. ağlamaktan bağırmaktan sesi kısıldı. epey bir uğraş sonrası bandajladıktan sonra eve döndük. sonrasında kendi kendime kızdım. belki de hastaneye götürmemeliydim. belki de olayı biraz oluruna bırakıp sürdüğü jeli eczaneden alıp sürmeliydim. oysa şu an hem gereksiz yere röntgene maruz kaldı, hem ağlamaktan bitap düştü, hem de benim sinirlerim zıpladı.. ama emin olamıyor işte insan. panik olup koşuyor insan o para tuzağı hastanelere:((




bu haftasonunu böyle atlattık derken bundan cok daha kötü günlerin bizi beklediğini nerden bilebilirdik.


şubat ayının son haftası babamız 10 günlük bir seyahate çıktı. can bey de son dönemde yuvaya gitmemek için kendini ordan oraya atınca anneanne gelip birkac gün bizimle kalmaya karar verdi. her sabah şu cümle ile beni kandırmaya çalışıyordu :

" anne, anneanne gelse, ben de bu kadar eyken kalkmasam, oyuncaklayımla oynasam"

nasıl da insanı canevinden de vuruyor, değil mi..:)

perşembe günü sabah ben berbat bir şekilde uyandım. boğazım şişmiş, yutkunamıyorum, ateşim var. ayakta duracak halim yok. o halde işe gitmek durumunda kaldım. allahtan akşama annem geldi de ben de en azından biraz toparlanmaya çalıştım. cuma günü geçti. ctesi öğleye kadar da problem yok. ama öğleden sonra bu sefer anneanne yatmaz mı ? ama öyle böyle değil. resmen baygınlık geçirdi. birden titremeye, inlemeye başladı, ateşi yükseldi, midesi boğazı yanmaya başladı. doktora gitmeyi reddettiği için biz de evdeki doğal ilaçlarla birşeyler yapmaya çalıştık. nanelimon, rezene çayları, zencefilbal karışımları. ama hiç bir işe yaramadı. kadın sürekli uyudu.

pazar günü birazcık daha iyi gibiydi. yine de boğazı şiş olduğu için birşey yiyemedi. tam evine gitmeye hazırlanırken bu sefer de can kusmaya başladı:( o gün ne yediyse çıkardı. hatta suyu bile. 12 kere kustu. çocuk artık yorgunluktan sızdı kaldı. ertesi gün tabii yuvaya da gidemedi, anneanneye de. çünkü anneanne de hala berbat durumdaydı. burda ben, orda da kızkardeşim işe gitmeyerek hastabakıcı olduk.

benim bücürün bir de ateşi çıkınca pazartesi apar topar doktora götürdüm ve hiç duymayı istemediğim sonucu duydum. nurtopu gibi bir rota virüsümüz olmuştu. kusma ve ateşe bir de su gibi ishal eklenince can iyice elden ayaktan düştü. ben de işe gitmek durumunda olunca salı günü yuvaya bırkmak zorunda kaldım. o an çalışmanın o dayanılmaz ağırlığını hissettim işte. :( kendimi ölesiye berbat ve yalnız hissettim. çocugumu o haldeyken yabancıların eline bırakmıştım. o gün nasıl geçti bilmiyorum. akşam biraz daha erken çıkıp onu aldım ve mecburen anneannenin yolunu tuttuk. çünkü ishal sıklığı çok aşırı olmaya başlamıştı. annemin de hala ayakta duracak hali yoktu ama torun için kendine feda etti. ikisini de birer divanda yatar vaziyette bırakmak gerçekten içimi parçaladı. şeytan dedi ki o anda bırak işi, oğlunu büyüt ve hep onun yanında ol. hele ki gün içinde anneanneye söylediği cümleyi duyunca kahroldum :

"anneanne, şen haşta ben haşta, bunlar( teyze ve ben) bizi bırakıp dittiler."

neyse ki cumartesiye kadar biraz toparlanmıştı ve onu eve geri getirdim. ama şu 1 haftada inanılmaz zayıfladı ve huysuz oldu. allah dermansız dert vermesin...