28 Eylül 2008
geri dönmeliyim..
gerçek yaşama dönmeliyim. tekrar günü gününe yaşamaya dönmeliyim. yaşamımı yeniden elime almak için dönmeliyim..
belki bu cümleleri sürekli söylersem, dinlersem, yazarsam, okursam işe yarar. YARAMALI!
yoksa bu belirsizliğin içinde gittikçe boğulacağım. KENDİME GELMELİYİM!
tembellik had safhada. hatta bu gezi postları da bu tembelliğin azizliğine uğradı. onları zamanında yazmak yerine biriktirip bir iki gün içinde yazdım. sanırım bu yazıların ruhunu böylece kaybettim. üstelik resimler arasında bu aptal araları da kaldıramayınca görüntü de güme gitti.. oysa bu gezilerde can bey'in öyle güzel cümleleri vardı ki ...
işte şu sıralar hayatımın özeti bu. ruhsuzluk, ilgisizlik ve hatta oğluma karşı bile inanılmaz bir agresiflik..
geri dönmeliyim.........
dip not : yeni bannerimiz için mimit teyzemize teşekkür ederiz:)
24 Eylül 2008
harbiye askeri müze
epeydir mehter takımını izlemek istiyordum. nedense bu konserlere ne zaman denk gelsem tüylerim diken diken olur. normalde hiç de vatansever olmayan duygularım ayaklanır birden:)
can beyimizin de bu gösteriyi izlemesini çok istiyordum. gazetede feshanedeki ramazan etkinlikleri arasında bu gösterinin olduğunu okudum. ancak geçen seneki feshane macerasından sonra oraya pek gitmek istemiyordum. oraya ulaşmak için 1.5 saat trafikte kalmıştık. gittiğimizde arabaya yer bulamayıp geri dönmüştük :(
google de aratırken yanı başımızdaki harbiye askeri müzede hemen hemen her gün bu konserin olduğunu öğrenince çok mutlu oldum. aynı zamanda can'a müze tarzı yerlere gezmeyi sevdirmeyi istediğim için de çok iyi oldu.
benim uçak, araba delisi oğlum savaş uçaklarını görünce mest oldu tabii.
ne çok meraklısı varmış meğer bu gösterilerin. geldiğimizde heryer doluydu. o yüzden kendimizi çimenlere atıverdik. yerliden çok turist ve özellikle de japon vardı. insanlar dünyanın diğer ucundan buralara gelip bunları izlemek için çaba harcarken yanıbaşımızdaki olaylardan bihaber olduğum için valla utandım.
can müzede aynı düşündüğüm gibi davrandı. dart makinasındaki toplar gibi ordan oraya koşturdu:) ama yine de ara ara da olsa kılıçlara, tablolara, gerçek boyuttaki insan ve at heykellerine gerçekten durup ilgi gösterdi. az da olsa odaklanması güzeldi. özellikle de her ayrıntının gerçek boyutunda yapıldığı savaş sahnelerinin sergilendiği salonlarda durup ciddi ciddi inceledi, sorular sordu. benim oğlum büyüyor gerçekten :))
e harbiyeye gelmişken nişantaşını görmeden olmaz, değil mi :) üstelik etrafta devasa ayakkabılar uçuşurken :)
23 Eylül 2008
sultanahmet..
biz girer girmez hemen birer porsiyon künefeyi midemize indirdik. uzun süredir gerçekten künefe tadında künefe yememiştim. iyi geldi. can bey daha sokağa girmeden başladı. onu istiyom, bunu istiyom, şunu istiyom diye. bu tutturma işini korkunç bir boyuta getirmiş durumda. elinde mesela dondurma varken haşlanmş mısır da istiyor, gördüğü her türlü oyuncak ya da en basitinden bir balon için bile mini bir kiyamet koparıyor. istediği herşeyi alan biri değilim. ne kadar ağlarsa ağlasın istedikleri yapılmıyor. ama yine de inatla usanmadan şansını deniyor. son dönemde onun birçok konuda ne kadar olgunlaştığını gördüğüm halde bu isteme işinde neden hala bebek gibi davranıyor anlamıyorum. sanırım şu ya sabır cümlesini sabırla söylemeye devam etmeliyim :)
sultanahmet camiinin altındaki çay bahçesine giderken yolumuz üerindeki başka bir çay bahçesinde bu gösteri vardı. biz de durup seyrettik. yanımızdaki ispanyol turistler de heyecanla izliyorlardı. gösteri biter bitmez bizim gibi dışardan seyreden birkaç kişi ve turistler, hatta can bile alkışlarken içerdeki bir allahın kulu kılını ile kıpırdatmadı !! turistler de neden kimse alkışlamadı diye şaşırarak gitti. diyemedim tabi, biz türkler güzel olan hiçbir olaya değer vermeyiz diye :(
çeşmedeki tekne gezintisinde denk geldiğimiz zennenin videosunu bir türlü yükleyememiştim. çay bahçesindeki konser esnasında dayanamayıp sahneye fırlayan "seyirci " en az onun kadar iyiydi. buyrun :)
22 Eylül 2008
pazar günü mısır çarşısı..
21 Eylül 2008
hacivat ve karagöz ..
ortaya karışık..1
en güzel gezme zamanıymış meğer istanbulda bu aylar. her yer tenha, sakin. gene olarak trafik bile yoktu.
santralistanbul
'e hayran kaldık. böylesi yeşil, bakımlı ve büyük bir bahçenin olduğu bir yer hiç beklemiyorduk.
mest olduk.
o sıcaklarda bahçenin serinliği ve çimenlerin kokusu çok iyi geldi.
gördüğü her alet için "bu ne işe yarıyor" diey sordu. merakı gerçekten de içtendi.
mühendislerin yüzkarası babası da cevap vermeye çalıştı :)
içerdeki çok sayıdaki ufak deneylerle çok eğlendi.
ordan çıkışta ise aylardır, belki de senelerdir gitmediğimiz rumelikavağına gittik. telli babanın üstündeki lokantalardan birinde birşeyler yedik. manzara her zamanki gibi nefes kesiciydi.
istinye park
zaman zaman anneanneye birkaç günlüğüne kampa da gittik. :) anne olmak yerine, orda yeniden çocuk olmak ne iyi geliyordu:) o günlerden birinde istinyeparkı ziyaret ettik. ben anti avm'ci olarak çok mutlu olmasam da annemin baskısıyla gittik. ordaki rainforest cafe 'de ilgisini çekecek mutlaka güzel şeyler olduğunu söyledi. gerçekten de öyle oldu. balıkları uzun uzun izledi. başta korksa da timsaha bayıldı. ordaki çocuklara hatta timsahlar konusunda ders bile verdi:)

anneannede bu arada pamuk şekeri tıkıyor:)


18 Eylül 2008
erdek..
çook heyecanlıyız:) teyzeye yetişmeye çalışıyoruz.
-----------------------------------------------
ağustosun ilk haftasında yakın yerler ararken erdek çıktı karşıma.. üstelik can ile tek başına olacağım ve bende araba olmayacağı için de ulaşımı rahat olmalıydı. üyesi olduğum gruplardan birinden erdekte mini otel tavsiyesi geldi. resimlerden gördüğüm kadarıyla da çocuk için ideal gibiydi. tam pansiyon olması da büyük avantajtı. sonuç olarak erdek' e ilk defa gidiyorduk ve araba olmadığı için bir yerlere çıkmam zor olabilirdi. fiyatı da fena değil gibiydi. niyetimiz 5-6 gün kalmaktı.
öğlen feribotuyla bandırma'ya geçtik. gözümde en çok büyüyen ise valizi feribotun merdivenlerinden nasıl çıkaracağım düşüncesi idi. ama valizleri hemen girişe bıraktırdılar, yukarı çıkmamıza izin vermediler. bu tabii bana çok büyük kolaylık oldu, ancak yine de hiç bir kayıt veya isim/numara almamalı veya vermemeleri bana ters geldi. isteyen istediği valizi alıp gidebilirdi!
valizimiz değerli, ne de olsa tüm kum oyuncakları içinde :)
feribotta tabii ki oyun parkına en yakın masalardan bilet almıştım. ama can beni çok şaşırttı ve genelde pek kalkmadan bu pozisyonda oturdu, yerini de kimseye vermedi:) ya da yanıma gelip masadaki diğer çift ve çocuk ile muhabbet etti. genel olarak herzamankinin aksine laf dinledi !:)onun bu sakin ve olgun tavırları karşısında çok mutlu oldum. oğlum büyümüş ve annesiyle tek başına yollara düşebiliyordu artık !
bandırmada feribottan iner inmez dolmuşlarla otogara gittik. ordan da yine hiç beklemeden erdek dolmuşlarına bindik. zaten 15-20 dakikalık bir yol olacağı ve bizim de yarımadanın girişinde ocaklar'da ineceğimiz söylenmişti. öyle de oldu. çok rahat otele ulaştık.
otelin bahçesi ve kumsalı çocuklar için idealdi. fazla büyük olmayan bahcede ve denize sıfır kumsalda sürekli göz önünde oluyorlardı. kumsal süperdi. her akşam temizlenen bir kum sahil ve tertemiz bir deniz. ancak biraz ilerledikten sonra denizin dibinde otlar yetiştiğinden biraz koyu duruyordu. bundan dolayı can'ı içeriye sokamadım::( hep denizin kenarında o koyu kısma kadar ilerledi. kesinlikle daha fazla gitmedi. kumsalın arkasında güzel koca asırlık ağaçların altında bir lokanta kısmı ve onun arkasında da mini bungalowlar şeklinde odalar vardı. odalar da büyük gayet ferahtı ama çook sıradandı. adı otel olan bir işletme havluyu asacak bir askı bile yoktu. genel olarak temizlik pek iyi değildi. kaldığımız süre boyunca zaten hiç temizlik yapılmadı.bana o kadar güzel tavsiye edildiği için elbette biraz hayal kırıklığına uğradım. yemeklerde çok vasattı. ama sonra öğrendim ki bu sene genç bir çift işletmesini almış ve üstelik hemen fiyat farkı da koymuş. bir sürü eleman çalıştırmalarına rağmen ( kendileri de bu arada sürekli çay kahve ve muhabbet ederek yoruluyorlardı) yeterince düzen koyamamışlardı. kimle konuştuysam hep geçen senelerde çok daha iyi olduğunu söyledi.. yazık olmuş otele.
sonuç olarak can her zamanki gibi süper eğlendi. daha kapıdan içeri girer girmez arkadaş edindive benim için de en önemlisi buydu. bol bol balık ve yengeç gördü. köpek sevdi. ağaçlara tırmandı.
maalesef düşündüğümüzden erken dönmek zorunda kaldık çünkü şansımızdan inanılmaz korkunç bir rüzgar çıktı. konuştuğumuzu bile anlayamaz duruma gelmiştik.
dönüşte korktuğum başıma geldi ve benim bücür bir saniye oturmadı!
sonuç olarak yakın yerler için de erdek çok güzel bir alternativ. onu artık öğrendik:)
16 Eylül 2008
sondan başa...
enikonu kendi halindeki bir lokantada karar kıldık. bir güzel otopark veşezlong parası bayıldıktan sonra kendimiz muhteşem ötesi bir denizin önünde bulduk. sevgili oğlumun her zaman erken kalkması sayesinde güne erken başladığımız için sabahın köründe bomboş bir sahilde istediğimiz yere kurulduk. sabahın erken saatleri olması sebebiyle de suyun serin olmasına rağmen benim canavar kendini suya attı ve tam 5 saat boyunca sudan çıkmadı. sadece arada bir gelip birşeyler tıkınırken gölgede dinlendi. ama haksız da sayılmazdı. bu denizden ben de çıkmaz istemezdim:)
otele dönüşümüzde çiflikköyün sokaklarından bir görüntü. genel olarak çeşme ve etrafında evlerde en çok hoşuma giden bahçelerdi. evler ikinci planda kalmıştı. koca koca palmiyeler, rengarenk sarmaşıklar, her yemyeşildi. yazlıklarda gün bahçede geçtiği düşünülürse bu bence en doğrusuydu.
akvaryum koyu. tarif edilemeyecek kadar temiz ve mavi..
teknenin en büyük süprizi bir zenne oldu. işte onun çıktığı anda can beyin şok hali:)
gerçekten tüm öğleden sonrasında herkesi inanılmaz eğlendirdi. e böyle bir durum videoya kaydedilir mi? elbette. ama maalesef defalarca uğraşmama rağmen blog videoyu yüklemedi:(
İŞTE BU !:)
hediye işimizi de halletik. e sakızlı ürünlerden almasak olurmuydu :)
assosta dağ başında elmayı hüpletirken....
kendilerine böyle uygun görmüş..
özellikle de bu tatilde "herşeyi ben yaparım" tarzı ayyuka çıktı. hatta lokantada onun için sipariş ettiklerimizi beğenmeyip siparişleri değiştiriyordu. onun için çorba sipariş vermişken mesela, o kalktı garsonun yanına gitti ve " ben pilav istiyorum" dedi. o da getirdi. bana da döndü" bak anne varmış pilav. sen bilmiyor muşsun " dedi. benim cevap mı : "peki oğlum" oldu:)
bu resimde de yine mısır seçiyordu !
bu kadar süre sabredip sonuna kadar okuyan arkadaşlara teşekkürler:)
sırada ağustosun 2. haftasında gittiğimiz erdek var...