16 Eylül 2008

sondan başa...

gezi yazılarımızı sondan başa olarak yapmaya karar verdim ve ağustosun son haftasında ailecek bulunduğumuz çeşme ile başlıyayım dedim.
aslında ilk hedefimiz datça idi. datça - çeşme arası epey bir yoğun çekişme sonrasında daha yakın olduğu için çeşmeye karar verdik. bilinen oteller yerine internette ve özellikle de bloglar arasında tavsiye edilen otel veya pansiyonları araştırmaya başladım. maalesef çok fazla seçenek bulamadım. otel/pansiyon veya apart olarak çook seçenek vardı, ama olumlu yazıların olduğu bir yer bulmakta zorlandım. sadece bloglardan birinde çeşme çiftlikköy'deki hotel sea'ye rastgeldim ve buraya gitmeye karar verdik.

pazartesi sabah erkenden yola çıktık. yollarda kalabalık olmadığı ve fazla da oyalanmadığımız için öğleden sonra çeşmeye vardık. otelimiz çeşme merkeze 5-6 km uzaklıktaki çiftlikköy'deydi. gördüğümüz kadarıyla yeni yeni gelişen , ancak çeşmede gezdiğimiz tüm yerler gibi tertemiz, elden geçirilmiş, özellikle de sahil kısmı yenilenmiş bir yerdi. otel, kendi çapında tertemiz, fazla lüksü olmayan, bakımlı bir bahçesi ve havuzu olan bir tesisti. benim için en önemli olan ise odaların her gün temizlenmesiydi. bilirsiniz, genelde bu tarz yerlerde yerleştirildikten sonra kimse uğramaz odalara. sahibesi tatli dilli, çok hoş bir kadındı. benim oğlan bol bol muhabbet etti :) ancak kötü tarafı denize sıfır olmaması ve bulunduğumuz yerdeki denizin/ sahilin de taşlı ve dalgalı olmasıydı. bir gün haricinde hep bir yerler taşınmak zorunda kaldık.


odaya valizleri bıraktıktan sonra kendimizi havuza attık. genelde kalan herkes sabah çıkıp akşam döndüğü için havuz hep tenhaydı. can hiç beklemediğimiz kadar rahattı büyük havuzda. hatta küçük havuzu "bu bebekler içinmiş" diyerek reddetti:) güzel güzel kulaçlar attı ve gerçekten de ilerliyordu. ama en büyük problemimiz adamı suyundan içinden çıkaramamak oldu.. hatta biz olmadığımız zaman bile simitini alıp büyük havuza atlıyordu. maalesef kolluklara alıştıramadık. yine tek başına kendini suya attığı bir anda simit kolundan kaydı ve ilk boğulma tehlikesini atlattı ! onu hemen sudan çekip çıkardım, birkaç dakika kucağıma yumuldu ama bu durum uzun sürmedi. tüm itirazlara rağmen yine suya atlayıp durdu:) su kuşum benim.



bu hatunun ilerleyen günlerde başımızın minik belası olacağından bihaber güzel güzel muhabbet ederken...



balkondan etrafı keserken ve yeni arkadaşını pardon kardeşini ararken...



iki köpek, bir papağan ve bir sürü minik kuş kalıyordu bahçede. papağan can'ı her görüşünde çığlık basıyordu. benim hassas oğlum da bu duruma çok üzüldü.




bahçeden bir görüntü.. hatta deniz bile görülüyor:))

otelde oda kahvaltı olarak kaldık. mümkün doluğu kadar çok yer görmek için yarım pansiyon istemedik. akşamüstü toparlanıp ilk çeşme merkez gezimizi yaptık.



ilerleyen günlerde bu heykel ve etrafta fazlasıyla varolan tüm heykeller başımızın belası oldu. her geldiğimizde bunların önünde resim çektirmek ya da kendi çekmek istiyordu.




bayıldığım yerlerden biri de buydu. burası oda şeklinde bir dolmuş durağıydı. ve içerisi buz gibiydi !! ben ilk defa gördüm. ama sanırım istanbulda da varmış bundan birtane. her gelişimizde ziyaret ettik:)



e yol yorgunluğunun üstüne havuz keyfinin sonucu:) baygın bir cano:)

2. gün

otel sahibesinin tavsiyesiyle Altınkum plajına gidelim dedik. otele 1 km kadar uzaklıktaydı. pılımızı pırtımızı topladıktan sonra heyecanla düştük yollara. sahile dönüşte gördüğümüz ilk şey ise tüm keyfimizi aldı götürdü. yol boyunca koca koca duvarlarla güzelim denizin görüntüsünü kapayan şu ünlü beachclublarla karşılaştık. kapısında koca bir bodyguard ve okkalı bir fiyat listesi ise.. yılmadık devam ettik, ama maalesef şöyle güzelim bir halk plajına denk gelemedik. oysa biz herşeyimizi arabamızın arkasına koymuştuk. aslında olay para meselesi dedeğildi. bizim çok sinirlendiğimiz güzelim plajların zaptedilmesiydi. maalesef diğer günlerde bunu çeşmenin hemen hemen her yerinde görecektik.
enikonu kendi halindeki bir lokantada karar kıldık. bir güzel otopark veşezlong parası bayıldıktan sonra kendimiz muhteşem ötesi bir denizin önünde bulduk. sevgili oğlumun her zaman erken kalkması sayesinde güne erken başladığımız için sabahın köründe bomboş bir sahilde istediğimiz yere kurulduk. sabahın erken saatleri olması sebebiyle de suyun serin olmasına rağmen benim canavar kendini suya attı ve tam 5 saat boyunca sudan çıkmadı. sadece arada bir gelip birşeyler tıkınırken gölgede dinlendi. ama haksız da sayılmazdı. bu denizden ben de çıkmaz istemezdim:)








otele dönüşümüzde çiflikköyün sokaklarından bir görüntü. genel olarak çeşme ve etrafında evlerde en çok hoşuma giden bahçelerdi. evler ikinci planda kalmıştı. koca koca palmiyeler, rengarenk sarmaşıklar, her yemyeşildi. yazlıklarda gün bahçede geçtiği düşünülürse bu bence en doğrusuydu.


akşama otelde yemeye karar verdik. saat 6 buçuk gibi aklanıp paklanıp bahçeye indik. orda yukarda bahsettiğim " kardeşini" görünce bizimkisi çok mutlu oldu ve hemen oynamaya başladılar. gerçi 5 dakika oynarken 10 dakika kavga ediyorlardı. biz anneler sürekli birilerini teskin etmeye çalışıyorduk. işte o an onların yemekleri geldi ve orda kiyamet koptu. onların menusunde balık vardı ve benim canavar ben de yiyeceğim diye kendi kendi ordan oraya atmaya başladı. tamam dedik, biz de söyleceğiz,bizim balıklar da birazdan gelir. ama hayır ısrarla kızın balığını yiyeceğim diye avazı çıktığı kadar bağırıyordu. biz de panik içinde adamı insanların masasından uzaklaştırmak için otelden çıktık. daha doğrusu kaçtık !!! :) çeşme'ye indik. bu bücürün sayesinde başımıza daha neler gelecek allah bilir. ama bu gecenin güzel bir sonu oldu ve o hırsla ve tam 40 dakika ağladıktan sonra koca bir çuprayı midesine indirdi:))onunla da bitmedi. sırasıyla dondurma, mısır ve bisküvi yedi :))
3. gün

üncü gün başta tereddüt etsem de sonrasında iyi ki gittik dediğim tekne gezintisini yaptık. saolsun yine otel sahibesinin tanığı olan bir tekneden bir gece önce bilet almıştık. sabah her zamanki gibi ilk biz indik kahvaltıya. bitimine doğru sevgili "kardeşi" geldi. e bizimkisi durur mu. hemen yan masaya komşu oldu. çenesiyle kızın kahvaltısını da engelledi:) deli inadı tutunca yine biz apar topar otelden kaçtık !ancak teknede bizi çok şaşırttı ve inanılmaz akıllı uslu kaldı. sadece bol bol dans etti, arka masadaki büyükanne ve dedelere sarktı ( onlar da dünden razıydı, bizden çok onların masasında oyalandı :) ), durduğumuz koylarda yüzdü ve hatta tavlada dondurma bile kazandı :))

her zamankinin aksine bana poz veren bir can :)

ünlü eşek adası..



tekneyi kolacan da etmek lazım..

e elbette tavla oynamak da gerekir. üstelik geminin kaptanıyla:)

akvaryum koyu. tarif edilemeyecek kadar temiz ve mavi..



teknenin en büyük süprizi bir zenne oldu. işte onun çıktığı anda can beyin şok hali:)

gerçekten tüm öğleden sonrasında herkesi inanılmaz eğlendirdi. e böyle bir durum videoya kaydedilir mi? elbette. ama maalesef defalarca uğraşmama rağmen blog videoyu yüklemedi:(
4.gün
maalesef oldukça bulutlu ve rüzgarlı bir gündü. bundan dolayı yakın çevrede kaldık. bol bol havuzda yüzdük. çiftlikköyü gezdik. etrafımızdaki otellere gizlice girip oyun parklarında eğlendik. merkezde köy kahvesinde koca bir pide ve peynir yedik. tüm güzel yemeklere bedeldi:)





can beyin objektivinden.
akşama ise çok övülen dalyanköydeki balıkçılara gittik ve inanılmaz derecede şişirilmiş bir hesap ödeyip kalktık. aslında etraftaki muhteşem ötesi teknelerden bunu tahmin etmeliydik:)

yine can beyin objektifinden..
5.gün
ılıca günü oldu. iyi ki de oldu. en sonunda istediğimiz gibi yayılabileceğimiz etrafımızda kimseciklerin olmadığı bir sahil. gerçekten hep söylendiği gibi miami sahilinden güzel. miami konsunda ben çok hayal kırıklığına uğramıştım.






İŞTE BU !:)

6.gün
nihayet gezinin en can alıcı ve en berbat geçen gününe geldik. bugün için alaçatıyı almıştık programımıza . ünlü cumartesi pazarını da görmek istiyorduk. ama maalesef o gün benim canavarın sabahın altısında ayağa dikilmesi ve bir daha da uyumaması nedeniyle korkunç huysuzluklar yaşadık. etrafta bir saat koşturmak dışında birsey yapamadık:( ama bu kısacık sürede bile buranın ne kadar özel olduğunu anlıyor insan. acaba hayalımdeki bahçeyi buralarda bir yerlerden alabilir miyim ?:) şehirde dolaşmaktan vazgeçip sahile indik.

ağıt figanın arasında çekebildiklerim..



can beyin objektivi.. adam ciddi ciddi yetenekli :)


maalesef değirmenlere ancak bu kadar yaınlaşabildik!






7.gün ve dönüş..

her güzel şey gibi bu tatil de çabuk bitti. biraz yorucu da olsa çok güzel kumsallarda bulunduk, tertemiz denizlerde yüzdük. bozcaada dan sonra gördüğüm en temiz denizdi.


hediye işimizi de halletik. e sakızlı ürünlerden almasak olurmuydu :)





assosta dağ başında elmayı hüpletirken....






kendilerine böyle uygun görmüş..



özellikle de bu tatilde "herşeyi ben yaparım" tarzı ayyuka çıktı. hatta lokantada onun için sipariş ettiklerimizi beğenmeyip siparişleri değiştiriyordu. onun için çorba sipariş vermişken mesela, o kalktı garsonun yanına gitti ve " ben pilav istiyorum" dedi. o da getirdi. bana da döndü" bak anne varmış pilav. sen bilmiyor muşsun " dedi. benim cevap mı : "peki oğlum" oldu:)


bu resimde de yine mısır seçiyordu !



bu kadar süre sabredip sonuna kadar okuyan arkadaşlara teşekkürler:)


sırada ağustosun 2. haftasında gittiğimiz erdek var...