4 Aralık 2008

sobe...

sevgili aysema sobelemiş beni . takıntılarım konusunda.. düşünüyorum da aslında çok takıntılı biri değilim, değilmişim :)
ama elbette herkes gibi bazı saçmalıklarım da var..

yıllar önce izlediğim bir belgeselden sonra ev akarları konusunda korkunç takıntılı oldum. üstelik tam o dönemde çok moda olan ve inanılmaz kazık fiyatlı bir süpürge markasını pazarlayanların korkunç ısrarı ile tanışınca gerçekten çok kötü olmuştum. yeni aldığım yatağımı o aletle süpürdükten sonra gördüklerim tüylerimi diken diken etmişti ve ben salak o süpürgeyi de almıştım. şimdi mesela nevresimleri, yatak örtülerini 1 haftadan fazla kullanamam. toz alırken mutlaka heryeri önce süpürge ile çekerim. çünkü silerken sanki o tozlar etrafa dağılıyormuş gibi gelir. ya da dışardan gelir gelmez çocuk, koca hiç faketmez önce ellerimizi yıkarız ve üstümüzü değiştiririz. dışardan geldiğimiz kiyafet ile asla evde oturmayız. ha bir de ellerimi inanılmaz sık yıkarım. sudan çıkmazlar:) o yüzden çok rahat yaralanırlar:(

onun dışında oğlum konusunda biraz takıntılıyım sanırım. onunla nereye gidersek gideyim gözümün önünden 1 saniye ayıramıyorum. oysa gönül rahatlığıyla onun koşması, eğlenmesini çok isterdim. ama o kadar çok çocuk kaçırılma olayları okuyorum, duyuyorum ki valla parkta kaydıraktan falan kayarken bile yanından ayrılamıyorum.

yine oğlumla ilgili tuhaf bir takıntım da hastalık konusu. sanki onunla ilgili kötü birşey düşündüğüm zaman olacakmış gibi geliyor ve hemen aklımdan çıkarmaya çalışıyorum.

bir de iş ile takıntım vardır. korkunç düzenli ve organize bir tipimdir. bu konuda çok insanı rahatsız etmişimdir:) ama işyerinde hem görsel hem de işin kendisi ile ilgili dağınıklığa tahammül edemem.

en moda takıntım ise bloglar.. onları birkaç gün okumazsam gerçekten eksikliğini hissediyorum.

yok demiştim ama galiba epey de varmış:))