27 Şubat 2009

uyku sorunsalı... imdattt...


aslında uyku değil de, uykuya dalma sorunsalı desek daha doğru olur. çünkü uykuya daldıktan sonra sabaha kadar derin uyuyor ( maşallah :) ), hatta tuvalete bile kalkmıyor. 1 yaşından bu yana böyle. bebekliğinde de uyku problemimiz pek olmadı. uykuyu seven bir bebekti. halen öğle uykusunu da uyuyor yuvada. ama ne var ki geceleri yatağına girdikten sonra uykuya dalması son 15 gündür nerdeyse 50 dakikayı bulmaya başladı. ben ondan önce uyuyor, sonra gecenin bir vakti her yerim tutulmuş olarak kalkıyorum. e o saatten sonra da hiç birşey yapamıyorum. peki babanız bu sırada ne yapıyor diye sorabilirsiniz, o oturma odasının kapısını kapatıp keyif yapıyor. ama yanlış anlaşılmasın :) kapıyı sadece içeriye gürültü gitmesin diye kapatıyor:)


bu birlikte uyumalara aslında biraz da ben sebep oldum. hakim bey, suçluyum :) onunla koyun koyuna yatmak ve kokusunu içine çekmeye bayılıyordum. ama artık 5 yaşa doğru gidiyoruz ve biz hala minik bebek tavrı takınıyoruz. karanlıktan korkarmış, sonra o daha küçükmüş, 5 yaşından sonra yalnız yatarmış, o bensiz uyuyamazmış. yani bahaneler çook.

arkadaşlar bu konuda tavsiyeleriniz var mıdır ?:)) acilen ihtiyacım var...

bu arada bu yatak muhabbetlerinden de güzel hikayeler de çıkmıyor değil :)

anne : yazın gelse ne yapmak istersin ?

can : denize gitmek isterim, kumla oynamak isterim..

anne : başka ?

can : ha bir de aydede ye gitmeliyim ?

anne : aydede mi?

can : içinde bebek uzaylılar var. onları kurtarmalıyım .. annelerine yetiştirmeliyim.

anne : neden ?

can : e annelerini özlemişlerdir..

yaa işte böyle de bir hayalgücümüz var:)

26 Şubat 2009

yerli turist...


geçen hafta cuma günü can'ı yuvaya bıraktıktan sonra ani bir kararla kendimi yollara vurdum :) sabahın o temiz ve güneşli havasında aklıma sadece sultanahmet- eminönü güzergahından başka bir yer gelmedi. epeydir de gitmemiştim, hele ki sabahın o saatinde..:)

istanbul üniversitesinde okuduğum dönemde oralar benim memleketimdi. her karesini biliyordum. en sevdiğim yer ise topkapı sarayının en köşesindeki konyalı nın üstündeki banklardı. o banklarda saatlerce oturur, muhteşem bir boğaz manzarası eşliğinde ders çalışır, kitap okurdum. ya da kapalıçarşından geçer, nuruosmaniyeden eminönüne inerdim.

beyazıt durağında indim. ordan sultanahmete yürüdüm. çok erken olduğu için yabancı turist harici pek kalabalık da yoktu. adamlar sabahın 9unda ellerinde rehberleri, fotograf makinaları başlamışlardı dolaşmaya. biz olsak- buna ben de dahil- tatilimizde o saatte daha yatağımızdan çıkıyor olurduk:) esnaf bile dükkanını daha yeni açıyordu.

ordan da mahmutpaşaya ve mısır çarşına indim. mısır çarşısını o rengarenk görüntüsünden hep çok etkilenmişimdir. ama herşey açıkta olduğu için de hiç birşey alamadan sadece gezmişimdir:)

oraya kadar gelip de sirkeciye kadar gidip vapur iskelelerindeki koşuşturan kalabalığı seyretmeden de olmazdı :)

şu istanbul böyle havalarda güzel yahu.. bir de değerini bilsek :)

25 Şubat 2009

kimbilir...


yine bir can sıkıntısı faaliyeti...
günlerdir yağan yağmurdan ( hamdolsun demeliyim :) ) eve kapanınca onu oyalayacak birseyler bulmak gercekten zorlaşıyor. ancak bu defaki oyuncular teyze ve can. ben maalesef bu kadar yetenekli değilim :)

böyle dümdüz bakınca bir kutu, içinde ev ve ağaçlar gibi görünüyor. ama aslında oğlum bilmeden de olsa bana hayalimi gerçekleştirdi. şurda yazmıştım. geleceğimde fazla birşey beklemdiğimi, sadece kimseye muhtaç olmadan,bahçeli bir evin içinde sevdiklerimle beraber yaşlanmak istiyorum demiştim. bunu ben başarabilir miyim bilmiyorum. ama kimdilir ? belki oğlum bunu benim için gerçekleştirebilir..

şu sıralar zaten hep bunları düşünüyorum. geleceği..
oğlum hızla büyüyor. inanılmaz derecede hızla öğreniyor. şu anda bile ona zaman zaman cevap vermekte bile zorlanırken ergenliğinde ne yapacağım ? okulda nasıl olacak? arkadaş seçiminde ben onu nasıl yönlendireceğim, ki bana göre okul ve hayattaki başarısının en büyük etkisi doğru arkadaş seçiminde yatıyor... ya daha sonrasında.?. şu anda yaptığı gibi " anne ben bu kızla evlendim" diye gelir mi? yaşlılığımda nerde olacak? yanımda mı ?

işte şu sıralar bu sorular sürekli kafamda uçuşuyor..

23 Şubat 2009

gizli formül...

takip edenler bilir.. geçen sene biz sürekli hastaydık.. 3 kez hastanelik olmuş, bir keresinde de ateş ve öksürmekten nefes alamaz hale geldiği için acilde almıştık soluğumuzu.. arka arkaya orta kulak iltihabından rotaya kadar her türlü hastalığı yaşadık. ancak bu sene ( şu an elimi tahtaya vuruyor ve " şeytan kulağına kurşun " diyorum :) ) kışı gerçekten çok hafif atlatıyoruz. en azından geçen seneye göre.. ya bağışıklık sistemi artık alıştı ya da şimdi vereceğim gizli formulümüz gerçekten de işe yarıyor :


her sabah aç karnına yarım çay kaşığı


zencefil

tarçın

zerdeçal

havlican


( tümü toz halinde )

1 tatlı kaşığı bal ile güzelce karıştırılıp macun hale getirilip cücelere afiyetle yedirilir:)

21 Şubat 2009

geç bile kalmışım !!:)

anneanne - anne - torun yemek masasında.. konuşuyoruz.. konu düğünlerden, evlenmekten açıldı.. sessizce dinleyen can en sonunda itiraf etti :

can : biz de evlendik...

anne/ anneanne derin bir şaşkınlık içinde : kiminle ?

can : zeynep ile..

anne : ne zaman ?

can : ayın 5 inde..

anne : haa o yüzden mi sürekli bana ayın bugün 5 imi diye soruyordun ! ay dönümünüz mü ?

can utanarak : evet :)

anne : peki düğünü nasıl yaptınız ?

can : dansederek :)

anne pes eder ve kendini odadan dışarıya zor atar:) oğlum elden gitti:))

19 Şubat 2009

en buyuk asklar kavga ile baslar ....

can sarılmayı çok sever.. tanıdığı tanımadığı herkese sarılır.. işte böyle bir sarılma isteği ile yanıp tutuştuğunda hayatının aşkı ile tanışacağını bilmiyordu :)))

geçen sene bu yuvaya ilk başladığı dönemlerde bu kızımıza sarılmak istemiş. ama zilli istememiş ve onu yüzünden tırmalamış. onu almaya geldiğimde beni yanağında mis gibi bir yara ile karşıladı. ve bugüne kadar bu yaranın izi geçmedi !!

tuhaftır ki o günden bu yana bu ikili okulda ayrılmaz oldu. her sorduğumda ilk onun adı söyleniyor. onun için dişler fırçalanıyor, saçlar yapılıyor.. sabahları girişte denk geldikleri zaman hemen sarılıyorlar.. o olduğu serviste olduğu için o da servisle gidip gelmek istiyor..
hatta can'ın doğumgününü yuvada kutladığımızda bu bilmiş mini hatun yanımdan hiç ayrılmamıştı :) şimdiden kayınvalide adayını hoş tutmayı biliyordu..:)

ya söylemesi bile garip geliyor ama galiba benim oğlum aşık :))) işte bu resimle de tescillenmiş oldu :)



yuvamız her sene güzel studyo fotografları çektirir ve bunların bir kısmını da güzel tablolar şeklinde bize hediye eder. üstteki fotoğrafı görünce de ufak bir şok geçirdim. benim oğlum haricinde kimse öndeki arkadaşının omzunu tutmamıştı. resmen kız arkadaşını sahiplenmişti bu cüce !:)

annem feci bir kaynana olacağımı söyler hep. sanırım haklı. ben şimdiden oğlumu kıskanmaya başladım !!!



güzel oğlum.. hep böyle gül, hep böyle mutlu ol..

18 Şubat 2009

ödüllendirildim :)))




sevgili siyap , ipek , aslı , koza ve nihan beni buna layık görmüşler. çok hoştur ki, moralimin pek de iyi olmadığı zamanlarda bu ödüllerin gelmesi beni inanılmaz mutlu ediyor.
biliyorum bu ödülün gereği 7 blogu seçmem gerekiyor. ancak ben listemdeki tüm blogları severek okuyor, onlardan çok şey öğreniyor ve mutlu oluyorum. o yüzden öncelikle beni seçen ve bana yorum bırakan tüm arkadaşlar olmak üzere " ı love all my blogs " :))
teşekkürlerrrr :))))

sakin olmalıyım ....

bir önceki posta gelen yorumlar için çok teşekkürler.. sanırım biraz daha sakin ve sabırlı olmalıyım ki o da daha sakin olsun.. en doğru tespit zaten çocukların, anne ve babanın aynası olduğu...

bu yorumlar çok da kötü bir anne olmadığımı hatırlattığı ve aslında bir tek benim de başıma gelmediğini göstermesi açısında da çok değerli..


yalnız olmadığımı bilmek çok güzel :)

biraz daha akıllı ve sakin can'dan size minik bir hediye :)

14 Şubat 2009

:(

yine deli bir dikatörlüğün hüküm sürdüğü ve kudurganliginin had safhada oldugu, hatta bazi kitaplarini bile kesme deliliğini gösterdiği günün sonunda en degerli oyuncaklari olan lego ve arabalariyla oynama yasagi almasi sebebiyle aksam ustu diyalogu :



anne : oglum neden o cep telefonuyla ugrasiyorsun?

can : (cok ciddi bi ifade ile) mesaj yaziyorum.

anne : kime ?

can : polise !

anne : neden ?

can : cunku beni kizdiriyorsun, senden biktim. gelip seni almasi icin yaziyorum.



hangi noktada hata yapiyorum bilmiyorum, ama bu cumle beni inanilmaz derecede uzdu...gercekten ona nasil davranacagimi bilmiyorum artık. sonuc olarak 4 yasindaki bir cocugu bu noktaya getiriyorsam gercekten ters birseyler yapiyor olmaliyim. ama ne? cok uzgunum...

13 Şubat 2009

geldiii:))



sevgili evvelzamanicinde ve seraptan 'ın organize hediye kitap çekilişi kitabım dün akşam geldi:)
jeffrey archer - kane ve abel isimli kitap hediyem. bu yazara ait henüz bir kitap okumadığım için çok iyi geldi:) çok teşekkür ediyorum çınar... üstelik sadece kitap değil, bir de süpriz vardı paketin içinde.ufak şık bir saat aldım:) ve bu durum çok enteresan oldu.. çünkü mutfağımdaki saat bir süre önce bozulmuş, yenisini alsam mı almasam diye düşünürken bu hediye cuk diye oturdu. telepatik bir durum mu var acaba :))
bu hediyeleşme bana 2 önemli olayı ortaya koydu.
birincisi el yazısıyla bir kart, bir mektup almayalı yıllar olmuştur. herşeyi mail ile yaptığımız bu devirde aslında bu tarz haberleşmeyi ne çok özlediğimi hatırladım :)
ikincisi ise çok yeni ve değerli bloglarla tanışmam oldu :)
umuyorum bu tarz etkinlikler tam hız devam eder .. teşekkür ederim evvelzamanicinde ve serap :)

12 Şubat 2009

ortaköy....

maalesef günler çok hızlı geçiyor.. bazı günlerin detaylarını ve resimleri yüklemeyi unutuyorum. ama geçen hafta gittiğimiz, havanın limoni olduğu bir gündeki ortaköy resimlerini mutlaka yayınlamalıyım dedim. neden mi ? hadi siz bulun :)




















11 Şubat 2009

benjamin button...



ikinci bir ıssız adam vakası gibi .. heryerde bu film ile ilgili yazılar, yorumlar.. ee ben de maydanoz olmasam olmaz, di mi :)

valla film 3 saatmiş. biraz forrest gump havasında bir film. arka planda insanı fazla sıkmayan, ama önemli tarihsel olaylar, ön planda da tabii "allah övmüş de yaratmış" denilen türden iki tane tablo gibi insan. brad pitt ve cate blanchett. ikisi çok yakışmış...e hal böyle olunca filmin uzunluğunu anlamadım.. hatta bana kalsa özellikle 2. yarı daha da uzayabilirdi:)



konu müthiş fantastik...tersine işleyen zaman. herkes yaşlanırken gençleşmek, sevdiklerinin ölümünü izlemek. ve böylesi sıradışı bir durum çok gerçekmiş gibi yansıtılmış. sanki her zaman görülebilen bir durummuş gibi. bir kısa hikayeden bu denli uzun bir film yapmak zaten başlı başına bir konu.


filmde aslında ne ararsan var, tarih, aşk, acı , dostluk, yalnızlık. bundan dolayı bence giden hiç kimse hayal kırıklığına uğramayacakır.

film 13 dalda oscara adaymış, ama bir değil de bir kaç tane oscar alması gereken makyajı yapan kişi!:) sondan baş ya da baştan sona muhteşem ve kesinlikle çok doğal olmuş makyajlar.
beni sadece rahatsız eden - inandırıcı olmadığı için - siyah beyaz ilişkileriydi. özellikle filmin başlangıç zamanı olan 1920lerde eminim ki beyazlar siyahlara bu kadar iyi davranmıyordu.
sonuç olarak kafanızı 3 saat boyunca boşaltmak ve güzel görüntüler izlemek istiyorsanız tavsiye ederim:)

ps: yazmayı unuttuğum, ama en önemli noktalardan biri de müzik ! tempoyu bu müthiş müzik de ayakta tutuyor. bir filmde en çok dikkat ettiğim noktalardan biridir film müziği , bu merak sayesinde hatırı sayılır bir soundtrack arşivim oldu. ki doyamadığım için eve gelir gelmez resmi sitesini açıp dinlemeye devam ettim:)

panorama 1453...






bu pazar biz burdaydık. hani geçenlerde şaşaalı bir şekilde sevgili başbakanımız ve belediye başkanımız tarafında açılan müze burası.
aslında geçen hafta gibi pazar günü için çok daha farklı şeyler planlamıştık. ama yağmur fırtına yine planları bozdu. alışveriş merkezi gezmekten hiç hoşlaşmadığımız için de aklımıza bu müze geldi.
sanırım herkes de bizim gibi düşünmüş olacak ki inanılmaz kalabalıktı. hatta biz dönerken kuyruk 2 katı aşmış, dış kapıya kadar ulaşmıştı. bu kalabalıktan dolayı da biz birşey anlamadık zaten. 2 kat aşağı indik. inerken duvarlarda fetih ile ilgili hikayeler, minyatürler, resimler var. en azından beklerken onları okumak iyi geliyor. hatta etkileniyorsun. e tabii beklerken de benimki gibi yerinde duramayan bir cüceyi oyalamak için bin bir türlü takla attık. 15 dakikalık bir bekleme sonrasında içeri girdik. ilk izlenimim ay burası ne kadar küçük oldu. yuvarlak bir topun ortasındaki gibi küçüçük bir alanda gibiydik. hele bir de incelemek, dinlemek yerine sürekli birbirlerinin fotograflarını çekmeye çalışan ve bakan insanların önüne atlayan tiplere uyuz oldum. arka planda da savaş effektleri, olayları anlatan sesler vardı, ki gerçekten de çok etkileyiciydi. ama gürültüden anlayamadık ki. sonuç olarak resimler inanılmaz güzeldi. zaten 3 boyutlu olduğundan dolayı insan gerçekten de o anda ordaymış gibi hissediyor. hele ki panoramik gökyüzü muhteşemdi.
aslında burda hazırlanan savaş sahnelerinin daha küçük boyuttaki hallerini harbiye askeri müzede görmüştük. ancak bu çepeçevre olunca daha bir etkili oldu.
ancak burayı kesinlikle haftaiçi kalabalığın olmadığı zaman ziyaret etmek gerekiyor, aksi takdirde bizim gibi birşey anlamayıp 30 dakika sonra evinize dönüyorsunuz:)


10 Şubat 2009

ben :)



can bir iki gündür sürekli kafasını kaşıyor.. ben birşey keşfedemeyince bir de anneanne el attı olaya..

anneanne : yok kuzunun başında birşey... ama tepesinde bir ben varmış ...

can heyecanla yanıma gelir:anne anne.. ...kafamda anneanne varmış:)))))


akşamki banyo faslında el yüz yıkanırken yine sorar:

can :anneanne duruyor mu kafamda ?

anne : aşkım , kafanda bir leke var. ve onun adı ben .

can : ne yani .. şimdi de sen mi varsın kafamda ?!

anne : :)))))))))))))))))

---------------------------------------------
sürekli cantamda dolaşan ve takmayı hep unuttuğum mp3 player, artık can beyin vazgeçilmezlerinden biri... geçen gün yine kulağına taktığında ilk rafet el roman ın
bir şarkısına denk geldi. bir süre düğmelere basıp durdu, sonra yanıma geldi.
can : anne ya şu aşk şarkısını değiştirir misin lütben...
anne : nasıl yani ?

5 Şubat 2009

bunu biliyor muydunuz ?:)


burdan öğrendim...

yuhuuuu kutlanacak kutsal bir günümüz daha oldu :))))

ne de olsa çoğumuz bağımlısıyız :))

4 Şubat 2009

:))

anne ile baba konuşuyor.. cüce de arada oturup çizgi film seyrediyor.

baba : ya hanım parkda yürüyüş yapsak mı ? kilolar aldı başını gidiyor.
anne : aslında hiç de fena olmaz..
baba : şu spor aletlerini taktılar mı ?
anne : bilmem...

can döner: biz şu başbakana söyleyelim de taksın artık şunları !!

anne ve baba şaşkınlık içinde birbirine bakar ?!

şimdi bu cüce

1- çizgi film seyrederken nasıl bizim konuşmalarımıza da kulak misafiri olur?

2- başbakan kavramını nerden öğrenmiştir ( ki önünde nerdeyse hiç haber seyredilmez veya bu tarz konuşmalar yapılmaz.)

3- en önemlisi de bu tarz bir konunun bu konumdaki bir insana söylenmesi gerektiğini nasıl bilir ?

valla korkuyorum ben bu nesilden :)

3 Şubat 2009

sobe...

sevgili talhanın annesi beni sobelemiş :

KONU:yakınınızda bulunan ilk kitap



1. 161.sayfayı açmak
2. 5.cümleyi okumak
3. blog sayfasına yazmak
*en güzel kitabı veya en güzel cümleyi seçmeden direkt gözünüze çarpan en yakınınızdaki kitap ve söylenen sayfa söylenen cümle
*5 blog arkadaşını sobeleyip onların okuduklarını görmek

benim en yakınımdaki ilk kitap şu an okuduğum almanca bir kitap. bundan dolayı okuma sırasında olan yakınımdaki 2. kitabı yazıyorum :



Adam Fawer - Olasılıksız

"haydi gel!" dedi Caine'in omzuna kolunu atarak.

evet arkadaşlar sıra sizde.:)

Nihan
Esra
Figen
Şirin
Neşe

planetaryum...



geçen gün gelen maillerin birinde galleria avm de bir uzay gösterisi olduğunu ve gösterinin de bir çadır içinde olacağını okudum. bu tarz bir planetaryum 'a almanyada yaşadığım dönemde gitmiş ve inanılmaz etkilenmiştim. bu tarz bir gösteri olacağını düşünerek çok heyecanlandım. can da bugünlerde böyle ay/gezegen/yıldız temalarına çok ilgi gösterince gidelim dedim.

öncelikle bilet satışı ile başladık minik huzursuzluklara . direkt bilet satışı yokmuş. mutlaka 25 tl lık alışveriş gerekiyormuş. olsun dedik, hemen yanındaki kitapevinden kitap alıp rakamı tamamladık. çadır düşündüğümden çook küçük olduğu gibi alışveriş merkezinin ortasındaydı. dolayısıyla dışardaki tüm gürültüleri, konuşmalar, anonslar sayesinde içerdeki gösterinin çoğunu anlamadık. bence bu tarz gösterinin birinci şartı sessizlik ve konstantrasyon olmalıydı. gösterinin kendisi de işte yukardaki tiplemelerin bir animasyon filmi şeklindeydi. tipler aslında ilgi çekici ve çok renkliydi. ancak kötü adam tiplemesi gerçekten de kötüydü.. beni bile rahatsız etti :( tüm bunlar birleşince çok zevk alamadık ama farklı bir tecrübe edindik. sonrasında güzel bir yemek yiyip buz pateni yapan minikleri izleyip mutlu olduk.

meğer bu sene de dünya astronomi yılıymış.. keşke bu planetaryum da buna uygun daha gösterişli olabilseydi...

2 Şubat 2009

en güzel hediye...




nedir diye sorulduğunda hiç düşünmeden vereceğim cevap kitap tır. ben de hediye almak durumunda olduğumda genelde kitap hediye ederim. hatta oğlumun yuvasındaki doğumgünlerinde de onun arkadaşlarına da hediye olarak kitap alırım. bu durumda benim gibi kitap delisi biri için şu faaliyet süper birşey oldu :) sevgili evvelzamaniçinde blogunda duyurduğunda hemen listeye dahil oldum.

buna benzer bir hediye gönderimi uyesi olduğum bir anneler grubu da yapardı ve kapıda hiç tanımadığın bir insandan gelen bir kargoyu teslim aldığında yaşadığın heyacan gerçekten çok güzeldi. eğer bu bir de kitap olursa bence bu zevk tarifsizdir:)

teşekkürler evvel zaman içinde :)