17 Nisan 2008

ilklerimiz ve yeni incilerimiz...

ilkler deyince aslında akla hep ilk emeklemesi, ilk yürümesi, ilk konuşması,ilk dişi falan gelir. ama ben farklı bir ilkler listesi yapacağım :)
ilk çiçeği

allahım ne dua etmiştim, babasına benzemesin diye. ve sanırım benzememiş:) çünkü ilk çiçeğimi aldım. babasıyla olan 16 senelik birlikteliğimde toplasan 3 kez çiçek almışımdır. ama oğlu daha hızlı çıktı:) umuyorum böyle de kalır..

ilk iltifatı

geçen hafta biraz güneş yüzü görünce hemen kısa kollular çıkar ya meydana.. ben de yeni üstü allı pullu bir tshirt almıştım. beni öyle süslü pek görmediği için önce şöyle bir süzdü, sonra da " anne çok güzel olmuşsun" dedi :)

ilk aile resmimiz



üstüne tıklayınca hangi şeklin anne baba ve çocuk olduğunu daha iyi göreceksiniz. burdan pek birşeye benzemiyor :)

ilk "seni seviyorum"

yine geçen hafta içinde bir gün uyanır uyanmaz yatağımıza geldi ve daha gözleri bile açılmamışken söylediği cümle şu oldu : " anne biliyolmusun ben seni cook seviyom". rüyasında mı gördü acaba :)

ilk koruma

memleketimin dizisi " asi" yi seyrediyoruz. bizim meşhur avlulu taş evleri görünce birden heyecanlanıyorum. " ah keşke şu evlerden birinde yaşasak. ne güzel olur " diyorum. benim çok 'sağduyulu' kocam " ay saçmalama . ne işimiz var o garip evlerde " diyor. bu arada ortamızda oturan bücür hemen ayağa kalkıyor ve elini omzuma atıyor " anne. sen melak etme. ben seni götülülüm ":)) diyerek beni pıpışlıyor. e artık kocaya ihtiyacım var mı :)


aslında bu tarz çok güzel hareketleri var ama bu alık annesi bir yerlere not etmeyi hep unutuyor:(


şimdi de incilerimiz:

çiğnemeyi yeni öğrendiği için şu sıralar sürekli ağzında sakızla dolaşıyor ve saatlerce ağzından çıkarmıyor. daha önceleri şeker gibi yuttuğu için ona çok kızardım. geçtiğimiz akşam yatmaya hazırlanırken hala ağzında sakız var.
anne : oğlum yutsana artık şu sakızı.
can : olmaş anne.
anne : neden ?
can : e sen bana yutma dedin ya. o yüzden çiğniyorum hala.
anne : o zaman bana ver. ben atarım.
can : olmaş anne.
anne : neden ?
can : bunun üstünde boya val. elin boyanıl.
anne o zaman sabredemez ve yerinden fırlar. oğuldan da şu ses çıkar : tamam anne. yuttum

reklamları izliyoruz. ama ben televizyona ters oturduğum için seyredemiyorum.
can : anne ben yagmul yagınca bundan alıcam.
anne : neyden aşkım ?
can : olkid
anne : nasıl yani ???!!!
can: e anne bak yağmurda onu kullanıyollar.
orkidi şemsiye şekline sokan o reklam yazarını allah bildiği gibi yapsın !?

akşam banyo ertesi saç kurutuyoruz. bir noktada fönü fazla tutmuşum.
can bağırıyor: anne yandırdın beniii..

babası alıştırmalı bir boya kitabı almış. ona dalmış birşeyler yapıyor. birden kafasını kaldırıyor ve bana sayfadaki bir resmi gösteriyor .
can : anne bu kim ?
anne : robin hood oğlum...
can : hayıl anne.
anne : e kim peki ?
can : peter pan o.
anne : sen peter panı nerden biliyorsun ?:)
can : e okulda göldüm ya !!
ne kadar cahilim ben !:)

heyecan içinde birseyler boyayıp kesmeye çalışıyor.
can : anne bu makas kesmiyo.
anne : sen kesemiyorsun bence.
can : e öğret o zaman anne ! ( üstelik bunu söylerken de gözlerini deviriyor:) )

yuva maceramız...

aslında geçen sene ekim gibi başlamıştı. etrafımızda - değil yaşıtı - çocuk bile olmadığından ve de çalışmaya başlayacağımdan dolayı yuvaya alışmasını istemiştim. 2.yaşına 1 ay kala oyun grubuna başladı. yaşadığım bölgede henüz oyun grubu kavramı tam bilinmediğinden uygun bir yer bulmak için epey uğraşmıştım. en sonunda 2 aylık yeni bir yere denk geldim. başındaki bayan ve zihniyet tam istediğim gibiydi. küçük, kendi halinde, yeni açıldığı için de fazla öğrencisi olmayan bir yerdi. fazla öğrenci olmaması demek olanlarla birebir ilgilenilecek demekti, ki öyle de oldu. sadece 2 odası, ama koca bir bahcesi vardı. hava güzel olduğu an herseyi bahçede yapıyorlardı. bu da çok hoşuma gitmişti. sonuç olarak o dönemde istediğim tek şey yaşıtlarıyla beraber eğlenmesiydi.

ilk günler çook zor geçti. ilk defa benden ayrı kalacaktı. gerçi ara ara anneannede kalıyordu. ama orası ayrı kalma sayılmıyordu:) haftada 3 gün 2şer saat ile başladı. ancak ilk hafta kesinlikle benden ayrılmadı. o iki saati birlikte geçirdik. sonraki hafta ilk başlarda biraz ağladı. sonra ben hemen döneceğim diyerek ayrılmış ve kapının önünde beklemiştim. ses çıkmamıştı:) sonraki günlerde de problemsiz ayrılmıştı benden. ama bu süreler uzayıp gün sayısı da 5'e çıkınca tekrar huzursuzluklar baş göstermişti. sonra 1 gün tam gün bırakmayı denemek istedim. 2,5 yaşındaydı o zaman . işte o en büyük hata oldu. akşam onu almaya gittiğimde karşımda mutsuz, huzursuz,huysuz ve de çook üzgün bir çocuk buldum. bezi bile nerdeyse 4-5 saattir değiştirilmemişti. açıklama istediğimde bezinin kalmadığını söylediler !!! inanılmaz üzüldüm ve kötü hissettim. o minicik adam bunu haketmemişti. o yuvadan derhal aldım tabii.. zaten yaz başıydı ve tatil falan derken bir kac ay evde kaldı.

yaz bitti. iş ciddileşti. benim işe başlamam kesinleşti ve ben yeniden yuva arayışına giriştim.
e yaşımız de artık sadece eğlenceden , eğlenerek öğrenme safhasına geldiğinden biraz daha ciddi bir araştırma oldu. en başta aradığım özellik ise hijyen ve düzendi. sonrası için 6. hissime bıraktım. 5-6 tane gezdikten sonra şu an devam ettiği yuvaya denk geldim. 2 katlı bahçe içinde, tertemiz, 11 senelik bir okul. en önemli unsurlardan biri de sahibi bir pedagog, ki bana göre yuvalardaki en büyük eksikliklerden biri de budur. genelde haftada 1-2 saat ugrayıp öyle bir yorum yazan ve sadece bunu da para uğruna yapan insanlarla sağlıklı bir sonuç alınamaz.

burda da yine ilk haftayı yarım günle başlattık. e 3 ay ev keyfi yapınca başlangıcta yine epey problem yaşadık. ama daha çabuk alıştı. gerçi hala her sabah " gitmek istemiyorum" diye şansını denese de içeri girdikten sonra güle oynaya arkadaşlarının yanına dalıyor. yuvaya gitmesinin artıları çok oldu, ancak bazı eksilerini de yaşıyoruz. mesela birşey istediğinde ağlayarak, bağırarak elde etmeği deniyor artık. maalesef çocuklardan bunu öğreniyor. yuvaya kadar bu tarz bir inatçılığı ve ağlayarak yaptırtma huyu yoktu. ya da vurma olayımız hiç yoktu, onu da öğrendi:(
ama bunların yanında çok da güzel ilerlemeler kaydetti. konuşmamız şu sıralar inanılmaz düzeyde. bezimizi nerdeyse komple bıraktık. hergün 20-25 dakika ders yapıyor ve burdaki öğrendiklerinin sonuçlarını dolaylı olarak görüyoruz. sayılar/renkler/şekiller/kavramlar konusunda çok ilerledi. konsantre olup oyuncaklarla oynamayı ve resim yapmayı öğrendi. ki bu konularda evde çok başarısızdık. ben onunla 5 dakikadan fazla oynamazdım, hemen sıkılır giderdi. ya da boyama,yapıştırma, kesme gibi detayların oldugu bir faaliyete hiç başlayamazdık bile. beni nedense pek adamdan saymazdı:)

hatta işi öyle bir ilerletmiş ki, artık o kendinden küçüklere öğretmenlik yapıyor, psikolojik danışmanlık yapıyormuş. :))

yemekde yanındaki kendinden küçüğe :"aylan de bakiim" diye yol gösteriyormuş, o bücür de diyormuş:))) bizimkisi bir de bunun üstüne "afelin " diye alkışlıyormuş..

dün öğle uykusuna yatarken grubundaki kızlardan biri ağlamış. benim çok bilmiş bücür gidip kıza sarılmış, telkin etmiş, onu yatırmış ve hatta yorganını örtmüş...:)))))

bu tarz hareketlerini duydukça ve bebekliğinden bu yana bizi inanılmaz derecede şaşırtan tavırlarını hatırladıkça kristal çocuk kavramını yeniden kurcalamam gerektiğini düşünüyorum. bir dönem çok araştırmıştım bu kavramı. ama bu kendi başına bir yazı konusu olacak.


bu dergilerin 8. sayısına geldi ve gördüğüm kadarıyla yapılan tüm alıştırmaları doğru :)






bunlar da faaliyetlerinin bazılarından örnekler. her ay sonu aylık olarak yaptıkları tüm faaliyetler bize teslim ediliyor. güzel bir arşiv oldu:)



serbest çalışmalarımız :)





e bu kadar emeğe yıldızlarla dolu bir karne yakışır değil mi:)