30 Haziran 2008

:::((((((((((((((((((((

ALLAHIM SEN NASIL CANAVARLAR YARATTIN BÖYLE:((

BUNU YAPAN İNSAN OLAMAZ ÇÜNKÜ :((

27 Haziran 2008

yeni görünüm..

aslında blogumun eski şablonunu değiştirmeye hiç niyetim yoktu. ancak dün akşam sayaçı silmek isterken sanırım yanlışlıkla başka şeyleri de sildim ve benim eski blogdan geriye pek birşey kalmadı.
neyse uygun birseyler bulana kadar şimdilik bununla idare edelim :)

26 Haziran 2008

benim filozof oğlum..:)

şu sıralar her hareket olduğu gibi uykuya hazırlanmak da olay olmaya başladı. diş fırçalamak için ayrı, el yüz yıkama için ayrı ve en önemlisi de çişi için ayrı ikna etmem, hatta yalvarmam gerekiyor. ben de en son işi masum bir tehdide dönüştürdüm :



can : çişim yokyyy annneeee..

anne : ama bir tutalım mutlaka gelir..

can : hayıl anne..

anne: o zaman kitap okumayacağım.

can : okumaszsan okuma !! ( bak bak :)


en sonunda yatağa yatılır ve can bey kitap okumak ister.

anne: çiş yok, kitap da yok.

can : annee.. sankim çişim geldi.. (!!)

anne : bak sen. e daha 5 dakika önce yoktu.

can : annnee, çiş bazen gelir bazen gelmez... ( ne salağım ben yahu:)

.......


ana oğul balkonda oturuyoruz. onun deyimiyle "kesme yapıştırma" yapıyoruz ve beyimiz fındık fıstık yiyor. ama bu arada fındıkların bir kısmı da balkonda aşağıya gidiyor.

anne :oğlum. neden atıyorsun ? belki aşağıda biri kafasını uzatmış pencereden bakıyor. sana böyle birsey yapsalar hoşuna gider mi? kafan acır.

can : acımazz anne..

anne : nerden biliyorsun?

can: e anne ben yukaydayım . benim kafama atamaz ki :))))))

23 Haziran 2008

yeni asistanım :)

can bey'in inat durumları şu sıralar tavan yapmış durumda. her cümlenin başı "hayır" veya "istemiyorum" ile başlıyor. üstelik dinlemeden cevap verince çıldırıyorum. ona seçenekler sunarak inadını kırmaya çalışarak sabrımı son damlasına kadar kullanıyorum. bu olumsuz enerjisini başka şeylere yönlendirerek bu dönemi atlatmaya çabalıyorum.

üstelik çocuk da annesinin sürekli hareket halinde birşeyler yapmasından sıkılmış şöyle diyor :

" anne otulşana biyaz. ep ayaktaşın ep (hep)" :)

evet tanıştırayım : yeni asistanım :)

emeklemeye başladığından bu yana evde temizlik için ve özellikle de mutfakta yapılan tüm hareketlere bayılır. o evdeyken temizlik yapmak zorunda kaldığım zamanlarda cehennem azabı çekmişimdir:) ne süpürgeyi verir, ne toz aldırır, ne yer sildirir. herşeyde ben de ben de diye peşimden koşardı. allahtan yuvaya gittiğinden bu yana bu derdimiz de ortadan kalktı.

şimdi evde ufak tefek işler yapıyor . mesela :

balkon yıkıyor :)



en favori uğraşılarımızdan, bezelye ayıklıyor. sayesinde buzlukta hatırı sayılır bezelye stoğumuz var:)


en yeni favori uğraşımız. salata kurutuyor :)





anneannesinin onun için diktiği önlükle kekleri karıştırıyor :)




ama bu arada muzırlıkları da bırakmıyoruz. mesela yeni bileziğimiz nasıl ? ( kendisi bulaşık makinasının bir süzgeci:) )



ha arada bir de kabak oyacağı ile tehdit savuruyor :)


nihai olarak her sabah masaya dizilen /kullanılen ve her akşam yıkanıp tekrar çekmeceye giren aletler sergimiz : )

19 Haziran 2008

anneannemizin doğumgünü..

annemin doğumgünü anneler gününe yakın bir tarih olunca nedense hep ikinci planda kalmıştır. ya birleştirilip kutlanmıştır ya da doğumgünü daha sönük geçmiştir. bu sefer bunu biraz değiştirelim dedik ve doğumgününde 3 çocuğu ile birlikte güzel bir kahvaltı yapmaya karar verdik. ona süpriz olacaktı. yer konusunda bir türlü karar veremedik. önce adalara gidelim dedik, ama yolun uzunluğu ve can'ın sıkılma durumundan dolayı vazgeçtik. sonra polonezköy geldi aklımıza ama bu defa da ulaşım sorun oldu. en sonunda burnumuzun dibinde olan ve yine kalabalıktan dolayı pek düşünmediğiniz bir yere gidelim dedik. ortaköydeki beltaş tesislerinde uzlaştık. istanbulda yaşayıp da gidecek yer bulamamak ne kadar komik değil mi :)





pazar günü sabahın erken saatleri olunca denize sıfır bir masa bulmak zor olmadı. mis gibi bir güneşli hava ve muhteşem bir boğaz manzarası karşısında çok güzel bir kahvaltı yaptık.
bizler 3 kardeşiz. ben en büyük, benden 2 yaş küçük bir erkek kardeşim ve 8 yaş küçük bir kızkardeşim var. bu resimdekiler de : kardeşim, annem, gelinimiz ve ben:)

babamı 85 senesinde kaybettik, annem çook gençti dul kaldığında. o dönemde küçük bir yerde yaşamamıza rağmen bizlerin okuması ve istanbula gelmemiz için ve maddi anlamda inanılmaz derece çok çaba sarfetti. o genç yaşında yaşadığı tüm üzüntülere rağmen bizim için bir kale gibiydi. hala da öyledir. seni çok seviyorum anne.





e burada durup boğaz köprüsünü seyreden benim bücürden bir inci duymamak mümkün mü :)
köprünün üzerinden geçen arabaları görünce hayretle bir çığlık attı :
"anne bu arabalar köprüden düşer !" :))





hani bir laf vardır ya. kızlar halaya, oğlanlar dayıya çekermiş diye. kızları bilmem ama benim oğlan tıpatıp dayısı:) görüntüsü, huyları ve deli gibi bir inadıyla hık demiş dayısının burnundan düşmüş. sizce :)?


18 Haziran 2008

zaman çok hızlı akıyor...

koptum yine ben şu sıralar... aslında yazacak çok şey var ama benim keyfim yok. bilgisayarı günlerce açmıyorum. benim bücür sayesinde de pek mümkün olmuyor. bir de son 6 gündür hasta ve evde olunca bilgisayarın b' si bile söylenmiyor. açık gördüğü an laptopun canını çıkarıyor. kendi birşeyler yapmaya çalışırken olmadık yerlere giriyor çıkıyor. bu yaşta da henüz kullanmasını istemediğim için de o evde olduğu zaman alet ortadan kalkıyor...


e hazır açmışken ben de şu birikmişleri bir dökeyim dedim :)



maxland

bu tarz organizasyonlara hiç sevmeyen, ilk ve son olarak gittiğim gecen seneki minifest fiyaskosundan sonra asla gitmemeye yemin eden ben bu defa inönü stadının ferah ortamına kanarak maxland ziyareti yapalım dedim. pazar günü de anneannenizin doğumgünü olunca haftasonumuzu anneanne kampında geçirmeye karar verdik.

cumartesi sabah erkenden gidelim, hem kalabalık gelmeden, hem de sıcak olmadan oğluşum biraz eğlensin dedim. ne çok yanılmışım:(





sabah 9.30 gibi nerdeyse 50 mtlik kuyruk vardı. üstelik bu kadar insana, ki bunların büyük bölümü küçüçük çocuklar iken sadece bir kapı açmaları inanılmaz terbiyesizlikti. tam 45 dakika bekledik o kuyrukta. neymiş efendim girişte çocuklara hediye veriyorlar ve isim/yaş soruyorlar. sinirler en baştan gerilmeye başlandı :( içeri girdik. ve manzara berbattı ! çocuklara dağıttıkları karton şapkalar ve hediye ettikleri tshirtlerin poşetlerin tümü yerlerdeydi. heryer çöp içindeydi. insanlar deli danalar gibi ordan oraya koşturuyordu.

aletler ise daha da büyük bir hayal kırıklığı idi. adi birkaçtane şişirme oyuncak, bi zıplama aleti, atma tutma gibi basit oyunlar.. üstelik hiçbiri için bir yaş sınırı yok . küçüçük çocukların zıplamaya çalıştığı oyun yerlerinin içinde kazık kadar 13- 14 yaşında çocuklar vardı. onlar zıpladıkça küçükler düşüp ezilme tehlikesi geçiriyorlardı. üstelik hepsinin önünde giriştekinden beter kuyruklar vardı. bir tane uygun olduğu düşündüğümüz bir oyun alanın önünde 30 dakika kuyrukta bekledikten sonra başladık oynamaya. ama çocuğun ödü patladı . dediğim gibi kazıklar onlardan önce orda olduğu için yürüyemedi bile, yarıdan aldık hemen.







bu ilk ve son oldu zaten. can da sıkıldı . gidip biraz tribünlerde oturalım dedik. valla bizim haricimizde herkesin keyfi yerindeydi:) insanlar sanırım tüm mahallece gelmişlerdi ve piknik yapıyorlardı. bir süre kalabalığı seyrettikten sonra eve dönmeye karar verdik.



bu tarz yerlere gelmemekte aslında ne kadar doğu yaptığımı bir kere daha anlamış oldum..
geriye bir maxland tshirtümüz hatıra kaldı:)



bu arda mimit teyzemize burdan teşekkürlerimizi iletiyoruz:)