1 Nisan 2009

ne yapmalı ?



bahsetmişimdir, çocukluğumu ve gençliğimin bir kısmını Almanya ‘da geçirdim. lise 2 den itibaren babamın ani rahatsızlığı nedeniyle Türkiye’ye kesin dönüş yapmak zorunda kaldık. üzücü bir sebep ve de plansız bir dönüş olunca bu ülkeye alışmakta çok zorlandım. (halen de çok sevdiğimi söyleyemem.) annem ve babam vardiyalı çalıştıkları için çoğu zaman birbirlerine ve bizlere denk bile gelmiyorlardı. bizler ise genelde her şeyi kendi başımıza yapabiliyorduk. Şartlar ve de yetiştirilme bunu gerektiriyordu. hatta küçük yaşıma rağmen benden 8 yaş küçük kız kardeşime bile bakabiliyordum. sabahın 7 sinde ve gece karanlığında yola düşer, en az 1 kmlik yolu (üstelik bu yolun bir tarafı ormanlıktı) yürüyerek gider, otobüse biner ( orda servis denilen kavram pek yoktur), otobüsden indikten sonra da yine 1 km kadar okula kadar yürürdük. eve döndüğümüzde bizi karşılayan anne ve babamız olmazdı. öğle yemeğimizi kendimiz hazırlar, ödevlerimiz için kimseye ihtiyaç duymazdık. bizler “Schlüsselkinder” dik. yani “ anahtar çocukları” . ama bundan kesinlikle şikayetçi değildik. çünkü biz bağımsızdık, bizler kendi problemlerimizi kendimiz çözerdik. elbette bizi aştığı zaman anne- babamız her zaman yanımızdaydı. ama çoğu zaman gerek duymazdık.

Bu şekilde yetişmiş biri olarak yurdumun bazı annelerini anlamakta zorluk çekiyorum.
karşı komşum mesela. oğlu 12 yaşında ve hala 300 mt ilerdeki okula kendisi götürüyor ve getiriyor. hatta geçen gün onu ilk defa evde yalnız bıraktığı için ona dikkat etmem için bana tembih etti! aynı şekilde can’ı yuvaya götürürken de her yaş grubundan öğrenciye ve beraberinde de velilere rastlıyorum. elbette istanbul’un şartları ağır. Kaldırım yok. Olduğu yerde de araba park edilmiş. etrafta tuhaf bir sürü insan var, trafik ise asla yayaya öncelik vermiyor, bu küçüçük bir çocuk da olsa . çocukların çantaları ağır., gibi gibi. yine de garibime gidiyor.

ta ki geçen gün bir olaya tanık olana kadar. sabah feci bir yağmurun altında 8 yaşlarında bir çocuk, omzundan düşmüş koca bir çanta, önünde beslenme çantası, elinde su şişesi, yüzü gözü atkılarla kapatılmış, yolda yürüyor. o anda arkasından şak diye bir araba çıktı. ancak onun bu şartlar altında arabayı fark etmesine imkan yoktu. Karşıdan gelen liseli bir abla onu o anda yana çekmeseydi, kesinlikle arabanın altında kalırdı. yüreğim hop etti ve o anda onu bu halde tek başına sokağa bırakan anneye çok kızdım. sonra kendi düşüncelerime inanamadım! bu konuda sürekli etrafını eleştiren ben tam ters tarafa geçmiştim. 1 sene sonra bizim de okul maceramız başlayacak. eminim bir süre ben de onu okula getirip götüreceğim. gönlüm hala onun bunu tek başına yapabilmesinde. özellikle yakın bir ilkokul istiyorum ki, servise de binmek zorunda kalmasın. Ama uygulayabilecek miyim? yoksa koruyucu halim mi ağır basacak? Kafam karışık….