31 Temmuz 2009

spor suyu...



haftada bir ya denize ya da havuza gidiyoruz. hemen hemen her gün en az

2-3 saatimizi parkta geçiriyoruz. haftanın 1-2 günü ya anneanne bizde oluyor,

ya da biz anneannede. yine haftada bir kere - çok sevmesem de- avm keyfi

yapıyoruz.

ancak bu yoğun tempo beyimize yetmediğinden düz duvara tırmanma

modlarına girdi. daha da kötüsü tv seyretmeye fena dadandı. el işi

"feeliyetleri" bile ilgisini çekmiyor:(

bundan dolayı onu okulunun yüzme kursuna yazdırdık. şimdi haftada 3 gün

yüzmeye gidiyor. amaaa su kuşu olan minik adam havuzdan hiç hoşlanmadı!

hatta ilk gün ağlamış bile.

sebep mi ? işte bu :)

- ama anne ben istemiyorum oraya gitmek. çünkü orası havuz değil.

o spor suyu. ben korkuyorum. anne yok, baba yok, simit yok,

kolluk yok. hem de derin. ne yapayım ben orda anne. ne yapayım ?


bu arada etkili olması için ağlama efektleri de eksik değil :)

durumu kontrol etmek için geçen gün gizlice havuza gittim.

ve anladım ki benim oğlan gerçekten de tiyatrocu :))

gitmem diye ağlayan çocuk mutlu mesut suyun içinde süzülüyordu:)


16 Temmuz 2009

bahanem yok...

şu sıralar blog aleminde bir virüs dolaşıyor. domuz gribinden de beter.
bunun adı yazamama virüsü :) evet ben de bu virüsten nasibimi aldım:)

oysa ana oğul gezenti halimiz devam ediyor. havuz, deniz derken
günler geçiyor. hatta haftaya yüzme kursuna da başlayacak benim
keloğlan:)

ama değil yazmak, fotograf makinasindakileri bilgisayara yüklemek bile
içimden gelmiyor..

neyse bu sıralar feci şekilde dilimiz de uzadı. öyle cevaplar veriyor ki,
tepki bile veremiyoruz. mesela :

çekirdek aile arabada. uzak bir yerlerden geliyoruz. ancak trafikte
çok sıkılmış durumdayız. can her zamanki gibi dır dır vır vır hiç
durmadan konuşuyor.
baba : of cano ya, sus oğlum biraz. valla kafam şişti.
can anında cevabı yapıştırır: sana ne baba sana ne !!! ben istediğim
zaman geveze olurum. istediğim zaman susarım , tamam mı !
anne baba önce ciddi olmaya çalışır , sonra dayanamayıp kahkahayla
güler:)

her zamanki yoğun konuşma anlarımızdan birindeyiz. sanırım
55. kez anne diyor.
anne : can yeter yahu , artık anne kelimesini duymak istemiyorum.
can : ne yani ? baba mı desem sana ? daha mı iyi olur ?
anne : !!::))

sabah uyanır uyanmaz yastığını kaptığı gibi yanımıza gelir.
yine böyle bir sabah geldi yattı yanıma. yatak odasındaki
tvyi kastederek :
can : anne biraz izgi film izleyebilir miyim ?
anne anlamamazlıktan gelerek : olmaş, yanımda kal.
can : neden anne. izlemeliyim.
anne : ama yanımda kalmalısın.
can : ALLAH ALLAH burda seyredicem diyorum ya.
anlamıyor musun?!
anne : haaa :)))

günlük bir çikolatasını yedikten sonra ikincisi için ikna çabasında..
anne : olmaz . sabah yedin. yarın yersin.
can : of anne. hah bugün yemişim hah yarın. ne farkeder ?
hem anneler çocukların istediklerini yapmaz mı ? istediklerini
vermez mi ? almaz mı anneler ? hıı?
bu kadar edebiyat karşısında anne de pes eder:)


dip notu: çok çok alakasız olacak. ama bir olaya çok uyuz oluyorum. malum
mevsim dondurma mevsimi. her dışarıya çıkışımızda mutlaka bir tane
yiyoruz. ben de salak anne olarak her defasında ufak bakkallardan almaya
çalışıyorum. küçük de olsa onlara bu şekilde destek olmaya çalışıyorum.
ama adamlar küçük meblağlar diye dikkate bile almıyorlar. çocuk seçene
kadar dolabı açmıyorlar. can da özellikle kendi almak istiyor. açınca da
hemen kapatmak istiyorlar. hatta bir keresinde çocuğun elini sıkıştırdı
densizin biri. yahu aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz demiş büyüklerimiz.
yanlış mı biliyorum ? ben de artık marketten alıyorum.

8 Temmuz 2009

bir sinema işkencesi..


bakmayın onun böyle cin ali gülüşüne. adam beni deli etti o gün.

neymiş adamı sinemaya götürmüşüm.

neymiş adamı üstelik 3 d salonuna geçirmişim.

neymiş bana göre en başarılı animasyonlardan birine gitmişiz.

neymiş bir daha uzuuun bir süre bu oğlanı sinemeya götürmeyecekmişim...

ilk sinema gidişimizde başlamıştı bu garip tepkiler. ama yaşına vermiştim

o dönemde. sonraki sene 2. bir deneme daha yapmıştım. buraya

yazmadığım bir çocuk filmleri festivali maceramız daha olmuştu sonu

ilkiyle aynı olan. ama nerdeyse 5 yaş olmasına dayanarak götüreyim

dedim. itiraf ediyorum ben de görmeye can atıyordum :))

ancak daha ilk girişte başladı mızmızlanmalar. ben birsey yemek

istiyom, dondurma istiyom, oyuncak istiyom. ilk tepki dalgasından

kurtulduk, içeriye girdik. bu sefer reklamlardan sıkıldı. yahu çocuk

da haklı . seans başlama saatinden sonra 30 dakika reklam olur mu!

e haliyle film başlamadan sıkıldı. film başladı. bu defa da gözlüğe

taktı. ben bunu takmam. kafamı acıtıyor, kulağımı acıtıyo. ne

yaptıysam ikna edemedim. ilk yarı bitti ve bu defa da mısır

istiyom, gazos istiyom diye tutturdu. ben de almadım. ne yalan

söyliyeyim. küçüçük bir poşet patlamış mısıra 6 tl vermek

içimden gelmedi. zaten adam her an fikir değiştirdi. o karar

verene kadar da 2. yarı başladı. tepki daha da büyüdü.

ben eve gitmek istiyorum diye bağırmaya... oğlum yapma

etme , bak anan da seyretmek istiyor :) diyemedim tabii:)

epey bir ikna çabaları ve bazı rüşvet teklifleri sonucunda

az da olsa sesini alçalttı..


2. yarının ortasında eli sürekli önündeydi. oğlum çiş var mı

diye sorduğum halde yok dedi. ama çıkar çıkmaz tuvalete

koşturdu.

anne : oğlum neden söylemedin içerde? onun için mi

çıkmak istedin ?

can : evet anne.

anne : yahu can. yanımda şişe vardı ya.

can : anne olmaz. çok ayıp olurdu !

anne : karanlıkta kimse görmezdi ki.

can : olşun anne. çok kişi vardı.


bak işte. bir de çocuğun günahını almışım :))))

seyretmek istiyormuş da çişi varmış meğer:))


bu arada gittiğimiz film de elbette bu :

3 Temmuz 2009

kilyos...



eveeett.. ayağımızı denize de soktuk :))




bu sene maddi sebeplerden dolayı tatil planlarımız maalesef rafa kalktı.

bundan dolayı yakın yerlerin denizini tercih etmek durumunda kalacağız.

kocamın marmara denizine karşı alerjisinden dolayı geriye tek

alternatif kalıyor. karadeniz ve kilyos.


bu arayışları yaparken birden aklıma bir kenara attığım

bir dergi geldi. mayıs ayında aldığım bu dergide kilyosdaki bir "beach"e

bedava sezon giriş kartı veriliyordu. atladık gittik ve gerçekten de bir

sezonluk ücretsiz giriş hakkı kazandık:) aslında ilk açıldığı dönemlerde

çok sık gittiğim komuşu beachten, önümdeki kadının çantasını

darman durman edip buldukları yarım paket bisküviyi aldıktan sonra,

çok soğumuştum. neymiş yiyecek içeçek getirmek yasakmış ! bir daha

da gitmemiştim. ancak şu an bir çocuk olunca, üstelik de kum ve deniz

hastası ise mecburen bu alternativi de göze almalıydık.

havanın biraz kapalı ve de saatin geç olması sebebiyle çok fazla

kalabalıkla karşılaşmadık. deniz de kum da tertemizdi.

özellikle de kum tam can'ın oynamaktan zevk aldığı gibiydi.



dönüşümüzde güzel yeşillikler içinde bir yerde yemek yedik.

benim deli oğlan hemen kendine arkadaş buldu:)






ancak en büyük problem dönüşümüz oldu. 45 dakikada gittiğimiz yerden tam 2.5 saatte geri döndük. özellikle bahçeköy cehennem gibiydi.bu demek ki bir daha gidişimizde daha erken yola koyulacağız:)

2 Temmuz 2009

yeşilköy röne park...




keloğlanımla beraber şu sıralar etrafımızdaki parkları denetliyoruz:) aslında
hedeflerim arasında adalar, moda, kadıköy falan vardı. ancak havalar
bu kadar sıcak olunca yolda fazla zaman geçirmeyeceğimiz mekanları
tercih etmek zorunda kaldım. ilk olarak pılımızı pırtımızı toplayıp
röneparka gittik. burası haftaiçi özellikle çocuklar ve kafa dinlemek
isteyenler için ideal. bol yeşillik içinde, koca koca ağaçlar altında ve mis gibi
bir deniz manzarası eşliğinde bir sürü çay bahçesi var. ayrıca minik bir de
hayvanat bahçesinde tavuskuşları, ördekler, tavşanlar da mevcut.

tatildeyiz diye derslerimizi de aksatmıyoruz. işte bizim favori tatil ders
kitaplarımız :



hem eğleniyor, hem öğreniyor..


bu güzel günun sonu da güzel oldu. sahile inip yeşilköy merkeze doğru
yürüyüp ünlü roma dondurmacısının köşesinden çıktık. yeşilköyden
dondurma yemeden de dönülmez ki:)

dip not : sahilde yürürken yine hiç hoş olmayan görüntüler gördüm.
elbette doğrucu davut olarak bunu da yazmalıyım. özellikle de
milyon dolarlar vererek ev alan insanlar nasıl da bu manzaraya
tahammül ediyorlar bilmiyorum. ama güzelim yeşilliğin içinde,
üstelik de kocaman bir yasak tabelasının altında mangal yapılıyordu.
elbette yine kocaman yasak tabelasının önünden denize giriliyordu.
neymiş : yasak olan herşey yapılmalı !! imiş.....