10 Haziran 2012

mecburi ara...

bu arada hayat o denli hızlı geçiyor ki, zaman bilincimi kaybetmiş durumundayım..

işyerinde konumum değişti. firmaya göre terfi, bana göre ise çift kat iş oldu.

üstüne dönemin olağan yoğunlugu de eklenince, işleri ve en önemlisi kendimi

toparlıyamıyorum. umarım en kısa sürede ekibe yeni bir arkadaş bulabilirim ki,

ben kendi rayıma oturayım . bundan dolayı kısa olmasını umdugum bir ara

veriyorum .görüşmek üzere..:)

17 Mayıs 2012

aşk...

çocuğunuzun çimenler üzerinde arkadaşıyla muhabbet ettiğini görmek..

10 Mayıs 2012

çok üzgünüm..

Can’ın sınıf arkadaşlarından birinin anneannesi arasındaki diyalog :

kız : anneanne, halvet ne demek ?
aa :  güzellik yarışması kızım..

şimdi burada neye yanmalı?

- küçüçük çocuğun saatlerce dizi izlemesine mi ?
- anneannenin yalan söylemesine mi ?

bu diyalog aslında şu an ki neslin durumunu tümüyle özetliyor.
yalan dolan ve sahte bir hayat içinde yaşıyorlar. bunların sonucunu
da Can ‘ın sınıfında birebir yaşıyoruz.

çocukların tek derdi şu sıralar aşk meşk, öpüşmeler, ayrılmalar , küsmeler
ve hatta kızlar bir oğlan uğruna saçbaş kavga bile ettiler..
inanılması güç ama doğru..

Can ise aralarında çok bebek kalıyor. anlamıyor bu muhabbetleri, küsleri.
bilmiyor da zaten kavga etmeyi..

ama birkaç gün önce yaşadığımız bir olay işin ciddiyetini gösterdi.
zaten okulunu öğretmeninden dolayı değiştirmeyi düşünüyorduk, şimdi
arkadaşlarından dolayı kesinleştirdik. kendisi de o okulu istemiyor artık.

bir arkadaşıyla sataşırken ( ki sataşmak bile bir itiş kakış) eliyle yanlışlıkla
karşıdakinin kol yarasına değiyor ve hafif bir kanama oluyor. bunu gören
tüm sınıf Can ‘ üstüne çullanıyor. kimisi hakaret ediyor, kimisi vuruyor.
üstelik kolu kanayan çocuk “onun bir suçu yoktu”” demesine rağmen !!
Can sinir krizi geçiriyor. çığlığına öğretmenler odasından koşuyorlar.
ama öğretmeni bu neden oldu diye sorma gereği bile duymuyor. çocukları
derste bırakıp çay içmeye giden bir adamdan zaten daha iyi bir şey beklenemez.

bu durumu ben akşam iş dönüşü öğrendim. bağırmaktan sesi kısılmış ve
konuşacak hali bile yoktu.

şu an yazarken bile kalbim sıkışıyor ve çok üzgünüm.

sınıfın  en iyilerinden, biliyorum ki daha iyi şartlarda çok daha iyi olacaksın oğlum.
senden çok özür diliyorum.hak ettiğin eğitimi sana sağlayamadığım için,
sonsuz özür diliyorum..

bil ki seni çok ama çok seviyorum.

27 Nisan 2012

taş gibi..

maalesef yine berbat ötesi bir öğretmene düştük.
bu defa da kaba kuvvet yok ve Can da seviyor onu.
ama bana göre eğitimi sıfır. mesela en önemli
noktalardan biri olan verilen ödevleri kontrol etme gibi bir
alışkanlığı yok. dolayısıyla çocuklar da umursamıyorlar..
işte bu ders yaparsın, yapmam kavgaları bir gün çok şiddetlendi.
bana bu denli diklenmesine tahammül edemedim, epey bir
fırçaladım ve yasaklar sıralandı. anneanne tampon bölge,olaya
el koydu.ağıt figan halindeki Can beyi odasına götürüp
sakinleştirmeye çalışıyor :

aa : oğlum .. neden bu denli itiraz ediyorsun ?

can : ama anneanne, olmuyor işte, çok ders verdi. yapamadım.

aa : ama o zaman arkadaşına oyuna gitmek yerine eve gelip ders
çalışsaydın. neden şimdi yatma zamanına yakın söyledin ?

can : of anneanne, söylesem ne yazar ? ( cevaplara bakın !!)

aa : bak Can. ben bile kızıyorum artık..

can ağıt halini fazlalaştırarak acındırma dozunu artırıyor: anneanne lütfen..
ama bize o kadar çok ders veriyor ki bazen , hani olur ya çok ağır bir taş
verirler kucağına, sen de onu taşıyamazsın. işte öyle birşey..yapamıyorum
anneanne.. yapamıyorum !!

doğru söze ne denir..

26 Nisan 2012

uf olduk...

görünmez kaza denilen şey bu olsa gerek..

kuzeni ile birlikte bahçede eğlenirken bir çığlık ile

yere kapaklanması bir oldu..

sonuç : 2 kırılan ön diş.. patlayan dudaklar..

allah şükür düşen dişler süt dişleriydi ve sallanıyordu.

asıl dişlerinin önünü açtı ama acılı oldu:(








23 Nisan 2012

Anıtkabir...

ziyareti yaptık geldik. hem de günübirlik. 6 saat gidiş ..6 saat dönüş şeklinde..

ama olsun tüm bu yorgunluk işte bu görüntüler için değerdi..öyle değil mi ?

17 Nisan 2012

haftasonundan..

önce bu filme gittik.. süperdi.. konusu, görüntüleri, diyaloglar gerçekten de
çocuklar içindi. en azından şiddet ve tuhaf ürkütücü tiplemeler yoktu.
tavsiye ederim..
ama yine de algıda seçiçilik :) konu ağaçların kesilmesi, herseyin plastik olması,
havanın kirlenmesi gibi oldukça önemli konular iken benim oğlanın tepkisi
patlamış mısırların eşliğinde..:

--aa anne çocugun motoruna bak.. tek tekerlekli.. süperrr:)




havada güzel olunca vazgeçilmezimiz scooter'ımız ile birlikte Florya sahiline
gittik. önce mız mızlığı had safhada olan küçük adam ordaki taşların üstünde
yürümeye bayılınca nerdeyse İBB tesislerine kadar yürüdük.
ve sonrasında da feci bir yağmura yakalanıp döndük:(

her konuda da olduğu gibi can beyin yorumu : of anne ya.. 4 mevsim yaşıyoruz artık ..

12 Nisan 2012

erken ergenlik..


başladı sanırım..

10 Nisan 2012

dinlenmek mi.. yorulmak mı..

gerçekten şu  haftasonlarında dinleniyor muyuz, yoksa daha da mı yoruluyoruz.
henüz tam anlayamadım. 

allaha şükür yeşilin, ağaçın , parkın bol olduğu bir semtte oturuyoruz, yürüme
mesafesinde denize yakınız. ama yine de bu güzelliklerden gerçekten yararlanamıyoruz.
haftasonları istanbulun her noktası çünkü cehenneme dönüyor. arabayla çıksan
trafiğe takılıyorsun, gittiğin yerde park yeri bulamıyorsun, bulduğun yere de okkalı
bir para veriyorsun. sabahın köründe yollara dökülsen bunun anlamı da dinlenmek
olmuyor. arabasız gidiyorsun, minik beyimiz herşeye mızmızlanıyor. şehzade ya..
ayakta bir yerlere gitmek istemiyor..yakın mesafe de gitsek bu inatı beni deli
ediyor. herseyi bi yana bıraktık ve gidiceğimiz yere ulaştık diyelim, bakıyorum ki
her yer çöp içinde .. hele o çekirdek çöplerine illet oluyorum bu şehirde..etrafta
tuhaf insanlar.. hatta bir gün bi tanesi Can 'ı  sahildeki bir çay bahçesinde
uyarmıştı. köpük makinasından çıkan köpükler yemeğe uçuşuyormuş. adamın
üstüne uçmamı annem engellemişti. be adam o zaman açık hava işin ne. ininden
hiç çıkma. 

bana kalsa ben evden hiç çıkmayacağım da, sonucu bi önceki postta
dönüşüyor.  monotonluğa.. kendimi bir yana bırakıp onun en sağlıklı
şekilde eğlenmesini istiyorum.. ama bu gittikçe zorlaşıyor.. sizler ne yapıyorsunuz ?

9 Nisan 2012

monoton hayat..


işte şu sıralar hayatımızı bundan daha iyi birşey anlatamazdı..
kendince günlük plan yapmış.. anladım ki acilen başka şeyler yapmalıyım..

3 Nisan 2012

her daim..


önce doğruyu işaretlemiş..

sonra silmiş ve asıl doğru olanı seçmiş..

her daim kalbimizde.. izindeyiz..

30 Mart 2012

gizemli adaya yolculuk


oğlumu kendime benzettim.. sinema delisi olduk ikimiz de..

ikinci defa animasyon harici bir filme gittik.. ilki Berlin Kaplanı idi..

salonda en çok o eğlendi.. insanlar filme değil de onun kahkalarına

güldüler:)  bu filmden de çok zevk aldı, en önemlisi eve gelir gelmez

benzer konulardaki kitaplarını karıştırdı. filmin konusu Jules Verne'in

bir romanından alınmıştı çünkü.. en çok bayıldığım da seyrederken

sarfettiği inciler oluyor :

filmin bir sahnesinde seneler boyunca adada tek başına yaşayan
yaşlı adam, onu aramak için gelen diğerlerine çok gizemli bir şehri
gösteriyor. kayıp ülke atlantis olduğunu söylüyor..

canın yorumu : aa anne bak.. adam kendine belediye kurmuş..

29 Mart 2012

......

geçen gün trafikte alttaki görüntü takıldı gözüme :

şöyle düşündüm ...

geçmişi özlüyorum..

şimdiki zaman ile de problemim yok..

ama gelecekten çok korkuyorum..


26 Mart 2012

aşk..


oğluş ile  sinemada ele ele film izlemektir..

Gotye - Somebody That I Used To Know (feat. Kimbra)



henüz yeni keşfettim.. ama nefis..

21 Mart 2012

ah anneanne..

anneanne ile birlikte yaşamaya başladığımızdan bu yana ben anneden ziyade
büyük abla konumuna geçtim. bundan dolayı zaman zaman çıkmak zorunda
kalan annelik despotluğumu kimse ciddiye almıyor artık. mesela 3 yaşından
bu yana kendi başına uyuyan velet artık yanında biri olmadan uyumuyor.
uyumadığı gibi bunu bir tehdit haline getirmeye başladı. anneanne kıyamıyor
elbet, hemen uzanıveriyor yanına. ben de yanına uzanmasını değil de ,
bunu tehdit hline getirmesine deli oluyorum. işte burada ablalık bitiyor,
annelik başlıyor ve bağırıyorum. ama sadece  can bey' e değil,
buna fırsat veren anneanneye de :

ben  bağırıyorum: yeter artık. buna sen sebep oldun anne..bu saçmalığa izin
vermeyeceğim artık..... böyle bla bla giidyor..

arada can bağırıyor : anneanneme kızma !!

anneanne bana yalvar bakıyor: kızma ona..

ben yine : öf anne.. ne yaparsanız yapın..ama şikayet
etme o zaman, hemen uyumuyor diye..

neyse sonuç olarak anneanne torun yatmaya gidiyorlar:

can : ah anneanne..

aa : ne oldu oğlum ?

can : çok özür diliyorum senden.

aa : neden ?

can : e benim yüzümden sen de fırça yiyorsun. ama ne
yapayım seninle uyuyakaldığım zaman çok daha huzurlu oluyorum.

aa : tamam anneciğim.

biraz sonra bir hışımla son bir yorum geliyor :

can: hem anneanne, nasıl olur da o bize ne yapacağımızı söyler..

aa : neden söylemeyecekmiş ?

can : e ikimizin toplam yaşı ondan çok daha fazla. bize ne yapacağımızı
söyleyemez.. e öyle değil mi ?

aa : :)))

19 Mart 2012

karanlık ve ışık..

insanoğlu hem içe hem de dışa dönme potansiyeliyle dünyaya gelir.
karanlık da ışık da hepimizin içinde var. bu yüzden erdemleri mi
kötülükleri mi ön plana çıkaracağı kişiye ( ya da aileye, ya da topluma) kalmış.
bu gezegenin deliliği büyük ölçüde insanoğlunun kendisiyle erdemli
bir denge bulamamasından kaynaklanıyor.

kaynak : ye dua et sev - elizabeth gilbert

şu anki durumumu bundan daha iyi birşey anlatamaz sanırım.
tüm iş hayatım boyunca olması gerektiğinden fazlasıyla iyiydim.
hep çalışkan, doğrucu olmaktan öteye gitmek istemedim.
hani şu etliye sütlüye karışmayanlardan... ama şimdi
etrafımda öylesine pislikler dönüyor ki, ben de karanlık tarafa geçmek
istiyorum.. cadılık yapmak istiyorum, kötülük yapmak istiyorum.
canım yandığı kadar, can yakmak istiyorum.
ama .. ama nasıl yapılacağını bilmiyorum..kahretsin bilmiyorum..

16 Mart 2012

serbest etkinlikler..

oldum olası çocuklarını daha doğmadan hayatını planlayan, doğduktan sonra da
kurstan kursa taşıyan ebeveynlerden olmadım. olmak istemedim.. ama ara ara
sanatsal atölyelere  katılıyoruz, çünkü o müze/sanat havasını mutlaka içine çekmesini istiyorum.
ya da TEGV in çalışmalarını seviyoruz, arkadaşları ile okul dışında sağlıklı faaliyetlerde
bulunması için. sinema/tiyatro da vazgeçilmezlerimiz.. ama bunların hiçbirini  düzenli
bir süreklilik içinde yapmıyoruz. yani zorunlu olarak değil, zevkle..

ilk defa bir etkinliği zorunlu ve haftada 3 gün düzenli olarak yapmaya başladık: Aikido.
spor ile insanın çok hafiflediğini öğrenmesini istiyorum, negativ enerjiyi attığını
bilmesini..beraberinde tabii ki disiplini de getirmesini.. peki neden aikido..
hani tüm erkekler ya futbolcudur ya da basketçidir ya.. maalesef
benim can' ımın spor ile alakası yok. adamı geçen yaz Galatasaray Spor Okuluna
gönderdik. adam bir kere hocanın kucağında basket atabildi:) fubol deseniz
kaleci ile golcü arasındaki farkı bilmez, neden bu kadar çok insanın bir top
peşinde koştuğunu anlamaz:) takım ruhu mu, o da ne ?:)
önce aikido'ya da olumlu bakmadı. ama gitmeye başladıkça alıştı ve
şimdi de severek gidiyor.. bakalım ne kadar sürecek:)



14 Mart 2012

yine unutmadan...

ya hafta sonlarımız aslında çok yoğun geçiyor. ama tembelliğimden
hep arada kaynıyor gidiyor. oysa bu blog oğluma hatıra olarak
kalması için başlanmıştı... üzgünüm oğlum, şimdi ufak ufak geri geri
dönüşler ile bu durumu telafi edeyim :)



geçen hafta pazar aslında amaç  Van Gogh sergisine gezmek ve
İstanbul Modern'deki atolye çalışmasına katılmaktı. ancak işte
bu kuyruğu görünce vazgeçmek durumunda kaldık. can bey'in
hafif burun akıntısını daha şiddetli hale getirmemek için soğukta
beklemeyi göze alamadık ve bu planı başka bir güne erteledik.

ama atölye çalışmasına elbette katıldık. her ne kadar huysuzluğu
had safhada da olsa çalışmaya girdi.. bu atölye çalışmalarında en
çok sevdiğim çocukları rehber eşliğinde müzeyi gezdirmeleri
oluyor. sonrasında temaya uygun çalışmalar yapıyorlar. can bey'in
huysuzluğu daha sonrasında neşeye dönüştü allahtan..



ama bu kadar huysuzluk, çalışma insanı acıktırır da , değil mi:)


aslında Akbank'ın atolyelerine çok katılmak istiyoruz. ama bir türlü yer
bulamıyoruz.. bakalım, ona da sıra gelecek :)

13 Mart 2012

yaaa..

ama böyle de yarım bırakılmaz ki...

tam heyecanla izlerken..

üstelik haftalardır hevesle de beklerken..

filmin sonuna nasıl "devamı gelecek" yazarlar...

vicdansızlar...



8 Mart 2012

kedi cenneti..



bu olsa gerek :)
otoparktaki tüm arabaların üstüne en az 1 adet..
sıcacık güneşin tadını ne güzel çıkarıyorlar..

5 Mart 2012

abi..


hani ben şurda yazmıştım ya hala oldum diye..işte  o ufaklık oldu  bir yaşında..

cuma günü doğumgününü kutladık.. demiştim ya bu kız hayran olacak abisine..

net bir şekilde söylediği ilk kelimelerden biri de bu oldu..abi :). oğlum artık bir abi :)

29 Şubat 2012

keyif bu olsa gerek..



nereden bulmuşsa bulmuş bu gözmaskesini takmış ve mışıl mışıl da uyumuş valla...

27 Şubat 2012

oğlumu kaybettim... bulan haber versin :)


cumartesi tam 10 çocuk ve 8 büyük ağırladık.

inanılmaz bir deneyimdi. uzun süre de yinelenmesini de pek dilemiyorum sanırım :)

valla bir ara oğlumu göremedim bu kadar çocuk arasında !

önce evi taciz ettiler. raflarda ne varsa herşey indi aşağıya. yüzüne bile

bakılmayanlar birden değerlendi. birbirleriyle kapıştılar bol bol.

yahu güzelce oyun oynamayı ne zaman öğrenecek bu nesil..

sonra saldık sitenin bahçesine , bu defa da siteyi taciz ettiler :) çığlık çığlıya..

ama onlar mutluydu.. önemli olan da buydu..


sonucu : 2 gündür yorgunluktan kendine gelemeyen bir anne,
arkadaşlarını çok iyi ağırlamış olmanın mutluluğunu yaşayan bir çocuk.


23 Şubat 2012

eski günler..

bu defa oğlum bana eşlik etti.. üstelik bir çocuk filmine :)

hatta bunun için ona rüşvet bile vermek durumunda kaldım..

ama ne yapayım benim zamanımın eğlencesi bunlar..

o kadar çok anı üşüştü ki seyredince..

hele ki sonunda tiyatrodan kovulup kapıyı açtıklarında gördükleri

manzara karşsınıda resmen burnumun ucu sızladı..

kendimi yaşlı hissettim..

ama en önemlisi : oğlum artık bana eşlik ediyor, ben ona değil..:)

21 Şubat 2012

kısa ve öz..

16 Şubat 2012

S.Ö.S.


 
 

insanoğlunda olmazsa olmaz özellikler ( tabii bana göre ) .. artık gerçek anlamda

insanoğlu da pek azaldı etrafımızda.. tuhaf yaratıklar yaşıyor aramızda, iki ayak üzerinde duruyor,

yürüyor, konuşuyor ama insan olamıyorlar, mesela evlatlarını satıyorlar, ya da

yolun ortasında sevgilisini bıçaklıyor ya da engelli karısını önce haşlayıp sonra da tecavüz ediyor..

bunlar insan değil.

oğlumu işte bu yaratıklardan korumak adına elimden geleni yapıyorum. en büyük çabam ona bunları aşılamak oluyor

şu aşamalarda..

S ... Sevgi

Ö... Özgüven

S... Saygı

sanırım başarılı da oluyorum.. çünkü diğer çocuklardan farkını da görüyorum..
kavga etmeyi bilmez, aksine kavga edenleri ayırmaya çalışır.. arkadaşları ona vurduğunda
gider hiç çekinmeden onları annelerine şikayet eder..yolda giden adam bir çöp yere attığında kızar..
okuldaki bekçiden,  hademeye, öğretmenden müdüre kadar herkese merhaba der sohbet eder..

bunların sonucunda yine çok önemli bir özellik oluşur.... Sorumluluk ..

her akşam geldiğinde ilk işi dersini yapar mesela ve hatta bana daha fazlasını hatırlatır..:

- anne .. unutma.. yarın yapmam gereken testleri not et.. tamam mı..

şimdiki neslin ve ebeveynlerinın ( tümüyle kişisel görüşümdür) en büyük hatası hayır dememektir, diyememektir.
çocukların önünde sonsuz seçenekler var. iştebu sınır gösterilmeyen çocuklar şıımarık, söz dinlemeyen, bencil,
feci saygısız bireyler yetişiyor. görüyorum. okulun bekçisi ile dalga geçiyorlar mesela

anaokulundan bu yana birlikte okuduğu bir arkadaşı var oğlumun.. tam anlamıyla işte buna örnek. her gün annesi
oğlu istiyor diye bir çocuk getirir eve.. çünkü oğlu oyun arkadaşı ister.. neden buna hayır demiyosun diye sorduğunda
"ama istiyor, ne yapayım." diye cevap verir. bu kadının kendine ait bir yaşantısı yok. çalışmıyor. 7/24 çocuguna hazırolda
duruyor. hiç bir çocuğun gelmek istemediği günlerde kiyamet kopar. çünkü çocuk hayır kelimesini bilmez.

sürekli kavga eden bir nesil var. kanka olduğunu düşündüğüm çocuklara bir bakıyorum, saniyede birbirlerini satıp
kavga ediyorlar. birbirlerinin boğazına sarıyorlar ! çünkü sevgiyi bilmiyorlar, saygıyı hiç bilmiyorlar. çünkü
anne baba onlara sürekli evet diyerek , her istediklerini alarak sevgi verdiklerini düşünüyorlar.

ama çocugun en büyük ihtiyacı olan sevgi sadece bir kucuklaşmadan ibaret de olabilir, çok pahalı hediyeler yerine..
ya da onunla ciddi ciddi konuşup sohbet etmek, onu gerçekten adam yerine koyup dertleşmek, onua sonsuz bir
özgüven verir. gerekli olduğunu hisseder, vazgeçilmez olduğunu hisseder.
bunları aşılamayız herşeyden önce diyorum , ki işte bu tuhaf bencil insanlara dönüşmesinler diye...

maddi değil, maneviyattır asıl olan..



en azından benim için..




11 Şubat 2012

dün..bugün..yarın


bazen kendiliğinden öyle şeyler yapıyor ya da söylüyor ki,
 onun bu dünyadan olup olmadığından emin olamıyorum..
akşam işten eve geldim..  bana bunu verdi.. nedir bu dedim.. hediye dedi..
peki anlamı nedir dedim.. dün..bugün..yarın ..dedi.. peki neden 2 tane
yaptın dedim.. biri doğuran , diğeri de bakan anneye dedi..

seni çok seviyorum .. benim dünüm.. bugünüm.. yarınım...



5 Şubat 2012

mutluluk...


kar fırtına ertesi bu denli güzel bir günde sadece vapur keyfi yapmak için bir kadıköy yapmaktır...
Posted by Picasa

3 Şubat 2012

acı ve tuhaf..



Sizlere nasıl öleceğimi bilemediğim için burdan bildirmek istedim .....'i kaybettik yarın ikindi namazıinda cenazesini kaldiracağız...


işte böyle bir haber okudum bu akşam eski bir iş arkadaşımın facebook sayfasında...
acı ötesi.. oğlan daha 23 yaşında ve intihar etmiş.. üstelik ailesi de evdeyken..  

ama bahsetmek istediğim bu değil..

bu yazının altındaki işte bu işaret :


nasıl yani diyorum.. böylesi bir korkunç haberin altına hangi densiz bu şekli kullanır..

ama var işte.. var.. geçen bir arkadaşım oğlunun ayağı kırılmış ve 

bunu paylaşmış. işte bu resmin altında bu elden gördüm yine..

şimdi bu tarz haberleri bu sayfadan duyuran mı hatalı, yoksa bunlara bu

şekilde yorum yapan mı..


çok tuhaf bir millet olduk biz..

1 Şubat 2012

akıl yaşta değil, baştadır..



çok yakın bir arkadaşımın Can ile yaşıt bir oğlu var. sık sık da görüşüyoruz.

sömestr nedeniyle arkadaş ziyaretine gitti beyimiz.. ve orda işte bu cümleye

güzel bir örnek verdi benim akıllı kuzum...

Can : anne bak R. teyze +18 olan bir oyun cdsi almış Efeye ..

R ( arkadaşım) : biliyorum Can.. ama Efe de çok istedi..

Can: istesin.. sen de almasaydın..

R : ama çok tutturdu..

Can : olsun. parayı sen vermiyor musun .. o para kazanmıyor ki daha..

R boynu bükük : haklısın..


not : resim ne alaka değil mi:) ama şu buz günlerde,  hele ki sabahın köründe
benim gibi 1 km yol yürümek zorunda kalan birilerinin içi açılsın istedim:)

mutluluk budur...


bir avuç çekirdek eşliğinde boğazın sularını izlemek...

3 Ocak 2012

2012...


2012 işte böyle geçsin...

rengarenk..

sıcacık..

evren bizi duysun..

yeni evimizde yeni işimizde mutlu olalım..

herkesin dilekleri geçekleşsin....

not : resim işte buradaki faaliyette yapılmıştır..