31 Ocak 2009

yararlı bir adres...

geçen gün aşağıdaki mail geldi ve ben de paylaşayım dedim. özellikle can'ın oyuncaklarını verecek yer ararken çok iyi denk geldi. eminim sizlerde de ihtiyaç fazlası birsürü şey vardır.


Sevgi Mağazasından "Bin Çocuğumuza Bin Oyuncak Kampanyası"

İhtiyaç sahiplerine; din, dil, ırk ve cinsiyet ayrımı yapmadan mutfak eşyası, ayakkabı, oyuncak, kırtasiye malzemesi, kuru gıda ve giyecek gibi eşyaları ücretsiz dağıtmak için 02.02.2002 de kurulan “Sevgi Mağazası” "Bin Çocuğumuza Bin Oyuncak Kampanyası" ile bugüne kadar hiç oyuncağı olmayan çocuklara oyuncak dağıtmak üzere yola çıktı. Hep birlikte elele verelim bu yolculukta oyuncağı olmayan çocuklarımızın yüzlerini güldürelim. Dilerseniz bir oyuncakla, dilerseniz fazlasıyla yada nakit bağışla katılabilirsiniz. Sevgi ve Saygılarımızla.

Yönetim Kurulu Sevgi Mağazası Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği
Acıbadem Mah. Sarayardı Cad. Ata Sok. Orkide Apt NO:9/100 Kadıköy / İstanbul www.sevgimagazasi.org
Tel / Fax: 0216 545 8459 GSM: 0530 330 8887

29 Ocak 2009

yurdumun park manzarası...

hizmeti yapmadan hizmet tabelasıı koyan sadece benim yurdumun insanıdır:)

3-4 sene önce arka sokoğamıza güzel bir park yapıldı. ancak bakımı yapılmadığı için 6-7 ay içinde pis bir parka dönüştü. banklar kayboldu ( bu da sanırım yurduma özgü bir durum), oyun aletleri kırıldı veya yamuldu. çimenler kurudu... maalesef bakırköydeki tüm parkların kaderidir bu ... sanırım istanbulda bakırköy kadar zengin bir belediye yoktur ama hizmet sıfırdır. ne parka bakar, ne yolları düzeltir. ne yeni bir kültür merkezi falan yapar. bu vergiler nereye gider anlamam. allahtan seçimler yaklaştı da biraz kıprdadı. o da büyükşehir belediyesi ile kapışmak adına. çünkü büyükşehir büyük parklara el attı ve süper bakımlı mis gibi yerler yaptı. haklı olarak da yaptığına dair koca koca tabelalar astı. bu sayede bizim park da yeniden düzenlenecek sanırım. sanırım diyorum, görüldüğü üzere ortada olmayan aletler için sadece tabela asılmış :)) hatta ben ilk gördüğümde o kaucuk taban da daha yapılmamıştı. belki 5-6 ay sonra da fitness aletleri gelir, ki bunlar da ayrı bir konu. bana göre o aletler benim yurdumun insanına çok fazla. gercekten yazık oluyor ve bizim vergilerimizi sürekli kırılan dökülen, çocuk oyuncağı hale gelen bu aletlere yatırıyorlar. hatta bunları insanların asla yürüyerek bile ulaşamayacakları noktalara koyuyorlar !

işte bu bizim hizmet tabelamız...


çok bakımlı parkımız...


ve yazının en güzel manzarası :))

28 Ocak 2009

bunları unutmuşum :)

sevgili tabiat ana nın şu yazısını okuyunca can beyin birkaç incisi aklıma geldi. yazayım dedim :)

şu hacivat karagöz gösterisinden birkaç hafta sonra yuvasıyla birlikte de bu tarz bir gösteriye gittiklerinden bir dönem çok etkilenmişti. anneannesinin yaptığı bir örtü üzerinde, gazetede ya da dergide hemen dikkatını çekiyordu ve bana gösteriyordu. bir gün evde radyo dinlerken hacivat karagöz seslendirmesine denk geldi. hemen kulak kabarttı.

can : aaa anne bak acivat ile aragöz...

anne : evet annecigim dinle bakalım..

bir süre dinler ama birşeylerin kafasını kurcaladığı belli : ama anne onlar o küçük kutunun içine nasıl girdi ?!:))))

anne kopar....

--------------------------------------------------------------------

kış başından bu yana stres ile tedavi amaçlı örgü örüyorum. ama öyle böyle değil. hem artık yünleri değerlendirmek hem de sadece dümdüz örmek için koca bir battaniye yapıyorum. en sonunda bitti ve son rotüşler için kalın bir tığ ile çerçeve yapıyorum. işte o sırada telefon çaldı. ben de yerimden kalktım. döndüğümde tığ yok.

anne : can oğlum ne yaptın tığı...
can : ben bisey yapmadım anne.( cok ciddi ve masum görünür)
anne sormaya devam eder, ama bu arada kendinden de emin olamadığı aramaya devam eder. çocuk çünkü çook ciddidir. her yeri altüst eder. ama bulamaz.
anne : can bak kızacağım ama nereye koydun şunu..
can : anne ben görmedim bile !!
anne 15 dakikanın sonunda pes eder. örgüyü kaldırır. akşam olur . tekrar dener.
anne : canom. bak şunu biryerlere attıysan. söyle çıkaralım.
can hala aynı ciddiyetle : valla ben atmadım anne..
anne : bak söylersen sana bir süprizim var.

işte o anda heyecanla kalkar ve anlatmaya başlar.

can : anne ya ben şuraya attım.şunun arkasına düştü. ben de baktım baktım ama çıkarmak imkansızdı. o yüzden birşey yapamadım. yani o yüzden anne....... diyerek uzatır da uzatır..

şimdi bu anne bu çocuğa ne yapmalıdır, ne demelidir, sizce doğru mu yapmıştır?:)

------------------------------------------------------------

bugün gazetesinin cumartesi günü verdiği çıkarmalı dergiye bayılıyor. her reklamında çıkıp gidip alalım diyor. çünkü gazetenin isminden dolayı o derginin her gün çıktığını düşünüyor:)

can: anne bak bugün varmış bu gazteden alalım.
anne : oğlum o gazetenin adın. 2 gün sonra alacağız.
can : ama anne. bak sana tavsiye ediyorum. mutlaka almalısın.

----------------------------------------------------------

can burnunu karıştırır.

anne : cano yapma. bak orda kağıt mendil var. onu kullan lütfen.
can : olmaş anne. ben yaramaz çucugum. ben yaparım.

can yemeğini elle yer.

anne : oğlum çatal var orda. neden elinle yiyorsun ?
can : e ben yaramazım ya ondan.

can babası ile kudurur ama bu arada adama da okkalı bir kac tane vurur.

anne feci kızar: oğlum şu vurma işini hiç sevmiyoruz....
can : ama anne. yaramaz çocuklar bunu yapar. ben de yaramaz çucuğum..

sürekli bu cümleleri duyan anne küfreder ( tabii içinden ) ve bu yaramaz çocuk imajı nerden oluştu anlamaya çalışır.

27 Ocak 2009

can sıkıntısından...

2 haftadan bu yana yine hastasıyız. sıra bozulmadı. önce can taşıdı. ateşlendi. günlerce öküsürük ve burun akıntısı sürdü. sonra da ben.. düzeldiğini düşündüğüm zaman onu 1-2 gün yuvasına gönderdim. ancak öksürük yeniden başlayınca bu ay bir 15 gün ara verelim dedik.
böyle zamanlarda can bana adeta yapışıyor. yanımdan bir saniye ayrılmıyor. her anı onunla geçirmemi, onunla sürekli oynamamı istiyor. kendi başına hiçbirşey yapmıyor. oturduğum an kucağıma yapışıp sürekli öpüyor. bu belki de şikayet edilmemesi gereken bir durum. ama zaman zaman cidden çoook daralıyorum. gerçi bu durumun da beni sinir etmek için mi yoksa ciddi boyutta aşırı düşkünlükten dolayı mı yapıyor. onu henüz anlayamıyorum. istiyorum ki , kendi başına oynasın, kendi hayal dünyasını kursun, ki bir kaç ay öncesine kadar odasına gider saatlerce çıkmazdı. şu sıralar bunu yapmadığı gibi ya yanımdan ayrılmıyor, ya da tv karşsından kalkmıyor :( bu tembelliği nasıl kıracağım bilmiyorum.
böyle bunaldığım bir günde birlikte kurabiye yaparak zaman geçirelim dedim. ikimiz de en azından keyif alırız. gerçi mutfak/yemek konusunda ben çok beceriksizimdir ve mutfakta zaman geçirmekten de hoşlanmam. bu yüzdendir ki yemek bloglarını okumaya bayılırım. en azından okuyarak doyarım :)) yemeklerim gerçi kötü değildir, ama öyle çok uğraştırıcı yemekler yapmam. daha çok pratik ve sağlıklı şeyler yapmaya çalışırım. hamur işlerinden de özellikle uzak dururum. arada bir yaptığım bir kek ya da pratik bir börek haricinde kurabiye falan pek yapılmaz. bundan dolayı önce internette basit bir tarif aradım. gerçi tarif de çok doğru değilmiş. pek istediğim gibi olmadı ama en azından iki renk hamur yaptım ve onunla oynamak zevkini tattı beyimiz:)
tarifimiz :
önce güzelce hamur ezilir
sonra farklı şekiller denenir

farklı farklı kalıplar kullanılır
sonra tepsiye dizilir

son bir zafer gülüşü :)



ve nihayet fırından çıkarılır
ve afiyetle sütle yenilir
e artık bizim de bir kurabiye kavanozumuz var :)

26 Ocak 2009

pierre loti..

istanbula yerleştiğimden bu yana (ki 22 sene oldu) içini ve çevresini çok gezmişimdir. hatta ilk geldiğim senelerde herhangi bir otobüse biner, son durağa kadar gider ve geri dönerdim. bu sayede çok kısa sürede belki istanbulluyum diyen adamdan çok daha fazla yer öğrendim. mesela o dönemde öğrenci evimin ev sahibesinin torunu ile aramızda 1 yaş vardı. evim okula yakın olması açısından beyazıt'taydı ve daha geldiğimin 2 ayında beyazıttan aşağıya inerek eminönüne, ordan da taksime çıkmayı öğrenmişken, o hayatı boyunca taksim'e bile gitmemişti. benimle birlikte istanbulu öğrendi :)

ancak tuhaftır ki bazı burnumun dibi güzel yerleri bir türlü fırsat bulup gezememişimdir. bunlardan biri pierre lotiydi. düne kadar :) aslında cumartesi gibi güzel bir hava olacağını düşünerek kendimizi ufak çaplı bir pikniğe hazırlamıştık. emirgan taraflarına ya da belgrada ormanlarına doğru.. ama sabahki yağmur tüm planları altüst etti:( ne yapalım diye düşünürken aklımıza pierre loti geldi. gerçekten de nefis bir manzarası varmış ve bu kötü havaya rağmen de kalabalıktı. yazın orayı düşünemiyorum. ama böyle ara havalar için ideal bir yer.. haliç manzarası karşısında çay içmek için :)



bunlar da can bey manzaraları :)

21 Ocak 2009

korkarim bakk...

her aksamki uyku rituelimizde( kavgamizda mi desem:) ) sirasiyla sunlar yapilir:


once evin dort bir yanina dagilan bilimum oyuncak/kalem/defter/mutfak esyalari (yanlis okumadiniz, her turlu kepce, tahta kasik vs) icin toplama kavgasi yapilir.

anne : oglum toplasana su ivir zivirini..

can : ben toplamayacagim.

anne : ama SEN dagittin.

can : e tamam iste. ben dagittim. sen toplayacaksin !!

epey bir dil dokme( ya da tehdit mi desem :) ) sonrasinda % 10 kadarini toplar, gersini ben toplarim.


sonrasinda banyo faslimiz vardir. eger banyo yapmayacaksa mutlaka el yuz yikanir, dis fircalanir, ic camasiri degistirilip pyjamasi giydirilir.

anne : oglum su dislerini cok sert fircalamasana..

can : olmaz anne. beyaz olmali dislerim.

anne :onu anladim da neden dis fircasi ile bir de yuzunu fircaliyorsun?

can ( pis pis siritarak) : e anne yuzum de dislerim gibi bembeyaz tertemiz olsun diye !



bu arada eller yikanir ve sweatinin kollari islanir, uyuz olur.

can : off anne kollarimi islattin yine. cikar sunu.

anne : oglum dursana. cikaracagim zaten.

can soyunmaya calisir : hayir simdi cikaracagim !



banyo islemi biter yatak odasina gecilir. pyjama giydirilme fasli baslar. tabii bunun icin onu once yatagin uzerinden yakalanmali ki zip zip ziplarken bu elbette kolay olmuyor.

can : anne ben bu jijamayi giymeyecegim.

anne : nedenmis o ?

can: bu bana kucuk geliyor.

anne : kucuk degilll

surekli cikarmaya calisir anne sabirla yeniden giydirir.


nihayetinde yataga girilir. 3 kitap secmistir. anne sadece 1 tane okumak ister.

can: olmass anne. 3 kitap olmali.

anne : ama cok uzun surer. devamini yarin okuruz.

can : hayir anne simdi okumak istiyorum.

anne pes eder. ama kisa kesmek icin ara sayfalari atlar. ama can atlamaz ve tek tek cevrilen sayfalari kontrol eder, hatta uyari verir.

can : anne bu hikaye boyle degil. dogru oku tamam mi !


kitap fasli biter ama annenin de sabri biter.

anne : can yeter artik. kapa gozlerini .

can : ama anne dua etmedik daha.

anne : tamam et o zaman.

baslar tiyatrovari bir sekilde burun cekmeye ve aglamakli sesle

can : ama ben bilmiyorum hepsini. hani bana akil falan ver diyordun ya sen !!:)))
anne : e biliyorsun iste .. soylesene..

can : of anne. bak dua etmesek korkarim bak. kotu ruyalar gorurum !!

en sonunda akla gelebilecek her türlü dua ile uzatıldıktan sonra uyku moduna girilir.

bu hikayenin sonunda ne mi olur .


anne cocuktan once uyuyakalir :))))

18 Ocak 2009

ayı :))

uyurken yanına pelüş oyuncaklarına sarılarak uyuyan çocuklara bayılırdım. hamileliğimde özellikle yıkanabilen ve bebekler için olanlardan almıştım. bir tavşan, bir köpek ve bir kuzu.

maalesef birçok konuda olduğu gibi bu konuda da hayal kırıklığına uğradım. bunlara hiç ilgi göstermediği gibi ele avuca geldiğinden itbaren onları oraya buraya atmaktan başka birsey yapmadı. sadece şu minik atı uyku aracı olarak kullandı:) çok da hijyenik bulmadığım için de bir daha hiç pelüş oyuncak almadım. ta ki bu seneki yılbaşı partisine kadar. bana verilen not kağında ayıcık istediği yazıyordu. şimdiye kadar araba ve benzeri oyuncak istemeyen adam ayıcık istemiş. şaşırdım. hatta çaktırmadan tekrar sordum. evet mavi ayıcık istiyorum dedi.

sonra aklıma geldi pisi kedi kitabında çocuk hep mavi bir ayıcıga sarılıp uyuyordu. bu kitabı okumayı bırakalı nerdeyse 6 ay oldu ama unutmamış:)





bulduk ve işte bu ayıcığı aldık :



ama asıl muhabbet bundan sonra başladı.


anneanne : oğlum ona bir ad verelim. ayıcık olsun mu.

can : hayılll.. o bir AYI !

anneanne : peki şımarık olsun.

can : hayıll.. o bir AYI !

anneanne pes etmez : ama bak sen de bir çocuksun ve senin adın can. onun da bir adı olmalı.

can : anneanne onun adı var zaten. o bir AYI :))


anne işte bu noktada kopar :)))

ama anneannenin ısrarları hala da devam eder..
sonuc mu :)
buyrun :)

14 Ocak 2009

zamane çocukları..



can'ı mümkün olduğu kadar bilgisayardan uzak tutmaya çalıştık. zamane gereği ileriki yaşlarda o kadar çok içli dışlı olacak ki ne kadar geç ilgilenirse o kadar iyi olur diye düşündük. ta ki babamız seyahatlerinde kolaylık olsun diye kendine ideapad alana kadar. onu görürmez bu benim diye sahiplendi:) boyutu nedeniyle kolay taşınabilir olmasından dolayı kaptığı gibi geliyor ve bana bigisayal açın diye bağrınıyor. e bizde usul usul laf dinliyoruz tabii. her türlü aramama rağmen henüz şöyle hem eğitici hem de zevkli bir oyun sitesi bulamadığım için de mümkün olduğu kadar balon patlamaca/ balık yakalamaca gibi masum oyunlar ve boyamalar açmaya çalışıyoruz. ancak bizimkisi 40 yıllık usta gibi tıkır tıkır mouse kullanıyor ve bu oyunları artık beğenmiyor :)ben 27 yaşında ve sadece işim gereği öğrenmek zorunda kaldığım için cidden şaşıyorum. bu çocuklar ekstra bir teknolojik yetenekle doğuyorlar sanırım. bu arada şöyle eğlenceli masum siteler bilen varsa bana yazar mı lütfen :)

geçen sabah kahvaltıda babasıyla bunu konuşuyoruz.

baba : ya bücüre bak. adam benden daha iyi oyun oynuyor.

anne : e zamane çocukları...

can : ben zamane çucugu değilim. ben ışılım çucuğuyum.

anne baba : :))))))

ışılım gittiği yuvanın adı ve tiyotraya gittikleri zaman mesela onlara öyle sesleniyorlarmış..

13 Ocak 2009

nacizane öneriler :)

can' a kitap almayı çok seviyorum. belki benim annem bana bunu yapmadığı ve kendi kitaplarımı kendim seçtiğim için çok özeniyorum. özellikle de görerek, okuyarak yapmayı tercih ediyorum. ama maalesef her türlü çocuk kitabını birarada bulabileceğim bir kitabevine henüz rastlamadım. tam olarak yaş aralığını veya detaylarını yeterli bulmasam da internetten de sipariş verdim, ki bazıları da korktuğum gibi yaş aralığına uygun gelmedi. bundan dolayı aşağıdaki siteye rastgeldiğimde çok mutlu oldum. çünkü tümüyle sadece çocuk kitapları üzerine:) henüz detaylı dalıp inceleyemedim. ancak çok yararlı olacağına eminim.

http://www.kipitap.com/
bunun dışında bizim 2 favori dergiyi takip ediyoruz...


meraklı minik - tübitak yayınları ( sevgili pino ile tanışmıştım bu dergiyle. şimdi vazgeçilmez oldu.)


anaokulu dergisi - boyut yayın grubu

favori kitaplarımız ise şu sıralar şunlar :






12 Ocak 2009

azıcık nostalji..

haftaya güzel bir başlangıç yapmak için biraz nostalji yapayım dedim:)

en sevdiğim parçalardan biri..






hmmm bir de bu vazgeçilmezlerimden ...


8 Ocak 2009

Jaguarı olmuş ama..

Adam olamamış.
Geçenlerde kanallar arası zaplarken yağmurda temdeki trafik kazalarını gösteren bir habere denk geldim. Adamın biri polise bağrınıyor, ” o adamı tutunnnn “ diye dövünüyordu. Meğer bir iett otobüsü beyimizin arabasına arkadan çarpmış ve arka lambalarından biri kırılmış. yağmurlu havalarda zaten artık standard birşey olmaya başladı bu istanbul trafiğinde. Olay sadece bundan ibaret olmasına rağmen, adam orta şeriti kapattığı gibi ısrarla polis bekliyor, rapor tutmuyor ve o otobüs şoförüyle birlikte içindeki işe gitmeye çalışan onlarca insanı mağdur ediyor. E otobüs şoförü de haklı olarak devam etmek istediği için kıyamet kopuyor. Be kardeşim jaguar alacak paran varsa ne olacak kendi cebinden öde, ya da polise gerek kalmadan raporu düzenle işte. Ama yok !!! insanlık, hoşgörü ve her zaman dediğim gibi en önemlisi de saygı kalmamış. Onun lambasının parası karşılanacak diye , belki de o lambanın değerinin 100 lerce katı zarar veriyor.

- saatlerce trafiğin tıkanmasına sebep verdiği için, o hattaki tüm araçların zararını

- otobüs, şoföre zimmetli olduğu için allah bilir ne kadar kesintiye uğrayacak olan maaşının zararını

- otobüsteki insanların zaman kaybının zararını

- belki de çok daha önemli bir yere gitmesi gerekirken bu kadar basit bir olaya gelmek zorunda olan polisin zararını

kim karşılayacak ??
yanlış mı düşünüyorum ?

6 Ocak 2009

ben neymisim ....

su siralar kitap okumaya agirlik vermeye calisiyorum. cok ozlemisim bir gunde bir kitap bitirdigim gunlerimi. ustelik cesme de guncel kitaplari 4- 5 milyona bulunca sanirim 20 kitapla donduk eve. e hal boyle olunca beni oku beni oku die gozumun icine bakiyorlardi:)



su siralar ahmet umit'in 'kavim' kitabini okuyorum. ahmet umit cook severek okudugum 2-3 turk yazarından biri. bir de polisiye hastasi olunca kitabi gercekten deli gibi bitirmeye calisiyorum.

okurken dini ifadelerin arasinda 'agnostik' diye bir kavram geciyor. biraz inceleyince aslinda benim dusunce tarzima cok uydugunu dusunmeye basladim. irdeledikce bir de deizm cikti karsima. aslinda boylesi derin konulari oldum olasi konusmaktan veya tartismaktan kacinmisimdir. cunku bu tarz inanislarin tamamiyle kisiye ozgu olmasi gerektigini savunurum. kendime gore inandigim bir noktam var ve bu noktayi kimse degistiremez.

ama bu noktayi biraz kendime de acmak istedigim icin birseyler yazayim istedim. ikisi arasinda aslinda tek fark biri kararsiz , digeri inaniyor. ama ortak nokta dine inanmiyor. ben de oyle. simdi herkes a olur mu diyecek belki, ama inanisin gercekten insanin kalbinde olduguna inaniyorum. her turlu iyilik de ordan geliyor kotuluk de. ben deistim, imişim..yani bir yaradanin var olduguna sonuna kadar inanirim. ona dualar da eder, onunla konusurum. ama ona inanmak ya da onun varligini ispatlamak icin dine kesinlikle gerek duymuyorum.

zaten

kurban kesip de etlerini tumuyle kendine saklamak..

oruc tutup da inanilmaz sofralar kurup catlayincaya kadar yemek..

kuran okuyup da icerigini bilmeden 'kuranda yaziyor' diye iddia etmek..

hacca gidip de orda binlerce dolar vererek hac manzarali odada kalmak...

vsvs..

musluman olmak icin gereken sartlar olamaz...

bu hristiyanlik, ya da yahudilik ya da diger dinler icin de gecerli. hele ki hristiyanlik bunlarin arasinda bana gore en bozulanidir.

ben hic kimsenin kotulugunu istemem, kimse ile ugrasmam, hic kimse hakkinda dedikodu yapmam. sadece iyi bir anne, evlat, es,arkadas ve en onemlisi insan olmaya calisirim. ve bana gore de en onemlisi bu...


IYI BIR INSAN OLMAK.

gerisi bos ...

dipin notu : bu yaziyi ben simdi neden mi yazdim . valla bilmiyorum. ama su son siralarda din adi altinda o kadar carpik seyler soylenip uygulaniyor ki dinin ana fikri unutuluyor gibi geldi. olay sadece kilik kiyafet veya garip yasaklarla sinirlandirilmaya baslandi.

ya sunu

ya da sunu

ya da su yazidakileri

yapan bir muslumanligi allah istemis olamaz, degil mi?

en önemlisi de bu katliama izin veren, bu zavallı ülkeyi savunmayan, fazla gelen paralarını nereye harcayacaklarını şaşırmış, kendini müslüman sayan zengin islam ülkelerinin de dini müslümanlık olamazzzzz....

4 Ocak 2009

dayanamadım sonunda..

yılbaşında anneanne bizdeydi ve yılbaşı ertesi de "size bir kac gün izin veriyorum diyerekten" torununu da alıp yanında gitti :) valla ne diyeyim iyi de oldu. çünkü epeydir sabah yedide kalkıp ( cünkü kurulmuş saat gibi en geç saat 7.20 de kalkar benim minik canavar :)) gece saat 1 lerde yatmak ya da tam tersi onunla birlikte erkenden uyuyakalmaktan çok yorulmuştum.

cuma, cumartesi ve yarım bir pazarım vardı :)

cuma günü ilk işim kuaföre gidip saçlarımı kısacık kestirdim. dökülme maalesef su sıralar herkeste oldugu gibi bende de inanılmaz boyutta. gecenlerde bir programda gördüğüm bir herbalistin yaptığı ve tümüyle doğal olduğunu soylediği 7 adımlık bir şampuan/losyonun fiyatını sordum. 190 tl fiyat duyunca alınacaklar listesinin en altlarına indi.

ne yapayım ne yapayım diye düşünürken sinemaya gitmeye karar verdim. fazla seçenek de olmadığından "ıssız adam" ı tercih ettim. e ben kusur kalmıştım değil mi :)

açıkcası hayal kırıklığına uğradım. aslında içerik çok doğruydu. zamane ilişkilerini süper yansıtıyordu. ama öyle dahi olsa sonuç olarak 1-1.5 aylık bir ilişki bu denli derinleşmez, derinleşse bile bu denli çabuk bitmez. yani en azında alper karakterli bir erkek ada gibi bir fıstığı asla bu kadar çabuk bırakmaz. onu tüketir ve ondan sonra bırakır. diye düşünüyorum...daha da önemlisi ilk geceden olan o "muhabbet" sonucunda ada gibi bir karakter onun yüzüne bakmazdı ya da bakmamalıydı bile.

ancak filmin görüntüleri ve bu görüntülere eşlik eden müziklerin seçimi gerçekten de muhteşemdi !!!

gerçi herkes çok ağladığından bahsetmişti, ama ben de dahil olmak üzere salondaki bir allahın kulu bu filmde ağlamadı. acaba doğru bir filme mi gittim ben :)

dip not : bu arada dexterin 3. sezon bölümlerini izledim. yine bir kere daha hayran oldum bu adama ya :)))

buyrunnn konser salonumuza:)

kutsal oyuncaklarımız legolarımızla sanat eserlerimize devam ediyoruz. buyrun konserimizi izleyin:)







2 Ocak 2009

ben de ben de :)





ya su siralar bana oyle geliyor yoksa gercekten de bir baby boom durumumu var :))


o kadar cok yeni bebek haberi aliyorum ki sasiriyorum ...


sadece cevremde degil, bloglarda, unluler arasinda..


ama ozellikle de bloglarda..


gecen aylarda evden cikilamiyacak kadar kotu bir kar firtinasi falan oldu da benim mi haberim olmadi :)


ya da krizden dolayi herkes eve kapaninca sonuc bu minik fasulyeler mi oldu :)


ne olursa olsun bu donemde 2. bir cocuga cesaret edenleri gercekten kutluyorum..


valla okudukca ben de cooook ozenmeye basladim. hatta simdi bir de kizim olsa ne guzel olurdu diye dusunup duruyorum. o bebek kokusunu cidden cok ozledim..


ama bu sartlar altinda bu mumkun degil. bu yastan sonra sanirim 2. bir cocugu kaldiramam. ne maddi ne de manevi olarak :)


yine de hayali bile guzel :))