30 Mayıs 2009

ayılar ailesi:))


evet aynen böyle dedi sevgili oğluşum. nerden geldi aklına bilmiyorum
ama birden kalkıp odasından ayıcıklarını getirdi. onlar bu sekilde dizdi
ve hangimiz hangisi diye bir de tarif etti..

sizce bu durumda alınmalı mıyım?:)))

28 Mayıs 2009

işte aynen bu haldeyim !!


gündüz pek tv seyretmem. ancak geçenlerde müge anlı 'nın programına
denk geldim ve orda oturan suratı ifadesiz bir kadın ilgimi çekti,
seyretmeye başladım. keşke seyretmez olaydım !!
allahım nasıl bir insan tam 45 gündür oğlu kayıp olduğu halde bu kadar
duygusuz oturur, nasıl bu denli soğukkanlı yalan söyler,
nasıl tiyatrocudan daha iyi oynar ??
seyrettiğimden bu yana bu kadında bir tuhaflık olduğunu ve
çocuğu birine sattığını düşünmüştüm.
ancak düşündüğümden daha beter, daha kahredici bir durum çıktı ortaya.
kadın fuhuş yaparken oğluna yakalamış, bundan dolayı onu öldüresiye
dövmüş ve evin yakınındaki tarlaya atmış !!!!!!!!!!!
konulardan biri de bu işte. evin bu kadar yakınında olmasına
rağmen bulunması NİYE bu kadar uzun sürdü ?
hiç mi arama yapılmadı ?
bulunduğunda tanınmayacak haldeymiş:(
şimdi nasıl çığlık atmaz insan ?? nasıl kahrolmaz ????

26 Mayıs 2009

moda ?!


çok severim bir yerlerde oturup gelen geçen insanları seyretmeyi..
en favori semtlerim de eminönü ve taksimdir..
burda en uçuk insanları görür ve gülümsersiniz..
ama yukardaki görüntüyü görünce içimden kahkaha atmak
geldi. dayanamadım, resmini çektim.
hava sıcaklığı 34 derece . hatunun ayağında bana göre dünyanın
en aptal botu olan ugg botlarından var. ancak bu da yetmemiş.
içine yünlü ! çorap giymiş. üstündeki elbise ise omuzları açık,
aslında çok hoş bir elbise idi. ama bu botlar ??
not : valla huyum değildir, gelen geçenin resmini çekmek
ama bu cidden çok "hoş" bir görüntüydü. çorapları düşününce
hala kaşınıyorum :))

24 Mayıs 2009

artık biliyorum :)

Dopamin : motivasyonumuzu fazlaca etkiler.
Bir şeyi yapma isteğimiz kalmadığında,

enerjimiz azaldığında dopamine ihtiyaç duyarız.
Dopamin düzeyini yükseltmenin en basit yolu hareket etmektir.
(Burada bir parantez açmak gerekir. Çocuklar sürekli hareket eder,
yani onların motivasyonu, enerjileri hep yüksektir.
"allahım bu enerji nerden geliyor?" diye sormuşsunuzdur mutlaka.
enerjinin sırrı dopaminde gizli. imiş !:)

bu bölüm şu an heyecanla okuduğum
Nur Eda Kasap /"Yeni Çağın Çocukları"
adlı kitaptan.. ne kadar doğru değil mi ? ben de hep merak ederdim bunu..

bu durumu en güzel bu haftasonu yaşadık yine. gerçi geçen hafta
5 gün ateşle boğuştuktan sonra aslında bu konuda hiç de
şikayetçi değilim. onu sayıklarken görmektense sürekli koşmasını,
hareket etmesini yeğlerim.

hafta sonu babamız şehir dışında olduğundan dolayı araba bize kalınca
ana oğul attık kendimizi yollara:). cumartesi önce uzuuuun süredir
görmediğim ve maalesef bana çok uzakta oturan bir arkadaşı
ziyarete gittik. çalıştığım dönemden iş arkadaşlığı ile başlayan,
sonra komşuluğa ve ardından da kankalığa kadar giden bir
dostluktu. oğlu elime doğdu ve 12 sene önce etrafımdaki
tek bebek de Kaan olunca onu feci şımartmıştım:) o da bana asıl
teyzesinden daha düşkündü. ancak herkes şehrin
bir ucuna taşınınca ister istemez zamanla koptuk.
o yüzden bu buluşma bana cidden çok iyi geldi.
eski anıları andık, dertleştik, üzüldük, sevindik.

çocukları görünce minik bir şok da yaşadım:)
Kaan omzuma gelmiş, kızı da aynı şekilde.
benim cücenin ise onlardan da aşağı kalır yanı yok.
ilk defa gördüğü insanlar karşısında o kadar olgun ve ciddiydi ki,
şaştım kaldı. hemen abiye sarıldı.sorulanlara güzel güzel cevap verdi.
beni hiç ama hiç üzmedi. onun bu şekilde büyüdüğünü görmek
çok hoşuma gitse de yaşlandığımı daha iyi algılıyorum :(

bu ziyaret bize yetmedi ve oranın ünlü göletini dedolaştık. burayı
en son gördüğümde küçüçük kirli bir göldü. ama şimdi cidden
çok bakımlı bir parka dönüşmüş. içinde bir sürü ördekler, balıklar.
gerçi o civardaki site patlamasına yeter mi bilmiyorum :)

görüldüğü üzere 1,5 saat boyunca hiç durmadan koşturdu ve
dönüş yolunda da uyumadı !



cumartesi yetmedi, pazar günü de bir arkadaşımı ve oğlunu
da alıp floryaya gittik. yanımızda bisiklet, scooter,top,uçurtma
ve bilimum oyuncağa rağmen ordan burdan topladıkları sopalarla,
taşlarla yine hiç ama hiç oturmadan tam 3 saat koştular.
valla iki anne onları seyrederken yorulduk:)

ama bu güzel görüntüler karşısında insan sadece gülümseyebiliyor değil mi :)

19 Mayıs 2009

çok keyifsiziz...

çünkü yine hastayız.. öyle böyle değil.. 4 gündür ateşi düşmüyor.
maalesef yine iğne oluyor.. her iğne oluşunda hastaneyi indiriyor
kaldırıyor. ama olmak zorunda, zaman zaman düz duvara
tırmanan çocuğun kolunu kaldıracak hali kalmadı.
nasıl bu noktaya geliyor anlamıyorum:(
bundan dolayı biraz uzağız şu sıralar blog aleminden...

10 Mayıs 2009

anneliği tadan, tatmak üzere olan ve
tatmak isteyen herkesin
anneler günü kutlu olsun :)

8 Mayıs 2009

fazlasıyla yufka yüreklim benim...


anneanne ile parkta kuşlara yem atıyorlar. o arada 10 yaşlarında, ancak
beynen can'dan daha küçük bir çocuk gelip kuşları dağıtıyor.

can : yapmaa. onları dağıtma. mama yiyorlar. yemek yerken onları
rahatsız etmeyelim. bazen büyük gibi davranmalıyız !:) diye ekliyor.

çocuk mu ? o kıpkırmızı olmuş bir suratla çekip gidiyor.

------

yuva yolumuz üzerinde büyükçe bir bahçeli ev var. içinde bir kangal ve
golden retriever dolanır hep. bazen tanımadıkları olunca havlarlar. ama
genelde çok uslu köpekler.

can : anne neden bu köpekler hep burda ?
anne : neden olmasın ?
can : ama anne bunlar mutsuz. onları özgür bırakmak gerek.
anne : annecim. onlar zaten mutlu . bak bahçedeler. dolaşıyorlar.
can : ama bahçe küçük.
anne söylecek birşey bulamaz :)

------

geçen gün yine parkta kafamı bir çığlık üzerine kaldırdım ve
gözlerime inanamadım. can kavga ediyor. asla yapmadığı bir olay.
oysa sadece çocuklarla oynamak istemiş. hatta
her zaman yaptığı gibi gidip birinin boynuna sarılmış. ancak
içlerinden bir cadı izin vermemiş ve sözde bizimki ahmak demiş.
buna inanmak mümkün değil. birincisi can bu kelimeyi bilmez,
ikincisi yaşıtlarıyla her zaman aşırı uyumlu olan ve onlarla sadece
oynamak isteyen bir çocuk onlara kötü bir söz sarfetmez.
besbelli ki 5 yaşlarındaki bu cadı ortalığı karıştırmak istemiş ve
cadının 3,5 yaşlarındaki boksör kardeşi can'a girişmiş.
can'dan en az bir kafa küçük ve herif çocuğu dövüyor.
bizimki de tepki bile vermeyi bilmediği için sadece ellerini
tutmaya çalışıyor. bu arada çığlık da çocuğun annesinden
gelmiş. koşup da onu tutmaya çalışan annesi bile onu zaptetmekte zorlandı.
ben geldiğimde can ağlamaklıydı, ama gururu ağır bastığı için kendini
zaptediyordu. ortalığı düzeltmeye çalışsam da o cadı izin vermedi.
sürekli bizimle oynamasın diye inat etti. işin komik tarafı diğerleri de
birşey demedi. doğuştan kötülük, doğuştan liderlik bu olsa gerek :(

sonuç olarak ben can'ı ikna edip eve geldiğimde gördüğüm manzarada
içim cız etti. çocuğun yanağı boydan boya çizilmiş ve yara olmuştu.

işte böyle zamanlarda kendimi feci sorguluyorum. çok ama çok saf mı
yetiştiriyorum bu çocuğu ? silah almıyoruz, fazla agresif şeyler
seyretmesine izin vermiyoruz, haber bile açılmıyor, önünde kavga
etmiyoruz, her zaman karşısındakine iyi davranmasını istiyoruz,
paylaşmasında ısrar ediyoruz. kötülüğü bilmiyor, o herkesi seviyor.
hayatın hep güzel tarafını yaşıyor. oysa bu ülkede yaşamımız çok
ağır ve aslında iyi niyetten ziyade kötülük kazanıyor. güzellikler de gittikçe
azalıyor. onu bu parktaki gibi koruyamamak düşüncesi beni kahrediyor.
bu konuda sizler neler yapıyorsunuz ?
onu biraz da hayatın standardı olan bu "kötülüklere" hazırlamak için ne
yapabilirim?

6 Mayıs 2009

istanbul oyuncak müzesi


uzun süredir gitmeye hedeflediğim yerlerden biriydi istanbul oyuncak müzesi ..

ancak hiç de istediğim gibi gezip eğlenemedim. çünkü benim cüce
uykusunu alamadan uyandırıldığı için her zamanki korkunç
huysuzluklarını gösterdi. sabah çok erken uyandığından arabada
uyuyakaldı. hatta biraz daha uyuması için bir süre de etrafta dolandık.
ancak pek işe yaramadı. daha kapıdan içeri girer girmez dükkandaki
ıvır zıvırlara daldı. onu ikna edip birinci katı dolaşmaya çalıştık.
ancak adam jet hızıyla şöyle bir etrafa bakıp odalara girip çıkmaya başladı.
vitrinleri izlemesi için onu heveslendirmeyi denediysedek pek başarılı olamadık:(

onun en çok hoşuna giden katlar arasında dolaşmak oldu :)
biraz ilgi gösterdiği sadece uzay oyuncaklarının olduğu
bölümdü..oysa o kadar emek, zaman ve para harcanmış b
u olayı içime sine sine gezmek isterdim. eski teneke oyuncaklarını,
mutfakları, küçük ev aletlerini, porselen bebekleri, el yapımı
tahta oyuncakları daha detaylı incelemek isterdim. her oyuncak
konulara göre gruplandırılmış, ferah ve ışıl ışıl bir ortamda sergileniyor.
özellikle de eski ahşap bir binada sergilenmesi olaya daha da
güzel bir hava katıyor. arka kış bahçesinde de çok hoş bir cafesi var.
bildiğim kadarıyla küçükler için de kukla yapımı ile ilgili kursları da var.
ancak can beyin huysuzluğu had safhaya ulaştığı için maalesef
bunları da inceleme fırsatı bulamadım.

aslında bu müze çocuklar için değil,

bizim gibi hala çocuk gibi olan büyükler için :))

sonuç olarak orda sergilenen oyuncaklar bizim ve
bizden önceki zamanenin oyuncakları.
şimdiki neslin pek de ilgisini çekmiyorlar maalesef.
onların spidermanı, süngerbobu var.
biz gezerken mesela can'dan biraz daha büyük olan bir çocuk daha vardı.
ama anne babası ondan daha çok ilgi göstererek dolaşıyordu:)
hatta 30 yaşlarında bir erkek çocuk da annesiyle müze geziyordu :))

bu demektir ki zamanı beklenecek ve bu müzeye de 2. kez gidilecek.

en çok da şunları görünce çook duygulandım.. işte feci yaşlandığımızın

göstergesi:( ilkokuldaki kitaplarımız müzelik olmuş :)))