30 Aralık 2009

ruhumu kaybettim.. hükümsüzdür..

yeni bir senenin başlangıcı için de ne kötü bir cümle, değil mi..

ama kendimi toparlayamıyorum... ne yaparsam yapayım olmuyor..

belki yeni bir sene güzel yenilikler getirir ve onu yeniden bulurum..

herkese iyi senelerr...

11 Aralık 2009

nankör adam..




zaman çok hızla geçiyor. anaokuluna tüm hızıyla devam ediyor ve

korktuğum başıma geliyor. her gün bir şikayet ile dönüyoruz eve.

ya öğretmeninden ya da başka bir veliden. vuruyor, çok konuşuyor,

tembellik yapıyor, kavga ediyor......böyle sıralanıyor her gün.

şimdilik kulaklarımı tıkamaya ufak cezalarla hizaya sokmaya

çalışıyorum. ama seneye?

bu arada elbette incilerini de unutmamaya çalışıyoruz.

işte bazıları :)

yine ozyon ( televizyon ) seyretmeyi çok abarttığı bir gün

kavga ettik. tvyi kapattım. bundan dolayı somurtup oturuyor

ve teyzesiyle dertleşiyor :

can : keşke annem ve babam robot olsaydı.

teyze şaşkın: neden ?

can : bana ozyonu kapat, odanda oyna, şunu yap , bunu yap

diyen biri olmazdı o zaman.

-------------------------------------------------------

ona sürekli canım, aşkım, bebeğim diye seslenmemizi

yasakladı.

anneanne sordu : neden ki ?

can : ben sizin aşkınız değilim ki.

anneanne : aşk nedir ki ?

can gider anne babanın bir düğün fotografını alır ve

cevaplar : işte aşk bu ..

--------------------------------------


anneanne ile semt pazarındalar . yine onu istiyorum

bunu istiyorum diye tutturma modunda. onların yanında
bulunan yaşlıca bir hanım şakayla olaya müdahale eder.

hanım : aa ama yeter. üzme bakalım büyükanneyi.

can şöyle bir süzer ve cevabı yapıştırır: siz beni fırçalamak
için biraz yaşlı değil misiniz ?

not : dikkatinizi çekerim ama. kendinden çook büyük insanlara
hep siz diye de hitap ederiz:))))

---------------------------------
anne oğul alışverişte. o ara büyük bir avm nin önünde orkestra çalıyor.

anne : a cano . gel dinleyelim.

can : tamam.

anne : bak kuzum. bir flüt. ( anne de bilmediğini düşünerek
ona bildiği bir çalgının adını söylüyor. )

can : anne o flüt değil, o bir trombon.

anne : !!!!!

----------------------------------

bir mezarlığın önünden geçiyoruz.

can : a anne bak. burda hayaletler dolaşıyor.


not : fotomuz son moda !:) ayrı çoraplar giymek !:)

10 Aralık 2009

iyikidogduk...:)

bu siteyi uzaklardaki kardeşim sevgili serrose büyük umutlarla
başlatmıştı.. ben de şu son aya kadar hiç aksatmadan kutlama
kartlarını göndermiştim. arada maalesef kaybolan da oldu.
onlara hatta ikinci kez gönderdim. postcrossing'ten dolayı çok
sevdiğim bu kartlaşma olayını blog aleminde, hem de anlamlı
bir sebeple oluşturabiliriz diye düşünmüştüm. yanılmışım :(
maalesef bana sadece tibet'in annesi ve nazpek'ten geldi.
biraz gecikmeli de olsa onlara çoook teşekkür ediyorum.
serrose bu konuda en son bir duyuru da yaptı. umarım
bundan sonra da istikrarlı oluruz. gerçekten çok güzel bir
hatıra :)

not : asıl blog şifreli elbet. ilgilenenler serrose'un sayfasından
ulaşabilirler.

3 Aralık 2009

ara'da olanlar...


şu blog yazma olayı çok nankör yahu.. yani yazdıkça yazasın geliyor,
ama uzaklaştığın anda da kopuyorsun. üstelik bir de tadilat yorgunluğu
eklenince cidden soğudum. elbette oğluşun aradaki enterasan
cümlelerini bir yerlere not etmeye çalışıyorum ama toparlayıp yazamıyorum.

bu arada aslında önemli iki gün geçirdik.

bir : can bey artık tam tamına 5 yaşında :)

iki : ben ise tam tamına 40 yaşında :(


tadilat nedeniyle bu sene maalesef pek güzel bir şeyler yapamadık.
şöyle bir aile arasında, bir de okulda da ufak bir kutlama yapabildik.
ona söz verdim. seneye inşallah ona arkadaşlarıyla kocaman bir
kutlama yapacağım ...

2 senedir erteledeğimiz tadilat ise nerdeyse 1 ay sürdü. her nekadar
çok da içime sinmese de ev sonuçta temizlendi ve en önemlisi boşaldı!
insan ne kadar çok gereksiz eşya, kiyafet biriktirebiliyormuş. tümünü
dağıttım. umuyorum gerçekten ihtiyaç sahiplerine gitmiştir.
oğluş ise başta çok sevindi. ancak eskisi gibi duvarları tual olarak
kullanamadığı için üzülüyor tabii :))

bunların dışında hayat çok ama çok sıradan geçiyor. okul -ev-park
arası bir üçgen durum yaşıyoruz. illet hastalık yüzünden onu çok fazla
kalabalığın olduğu yerlere de götürmüyorum. gerçi biz onu bu şekilde
korumaya çalışırken sınıfında bir çocuk bu gribi atlatmış bile. o ara
can anneannede olduğundan çok panik yapmadım. ama yine de bu
kadar yakında olması beni gerçekten ürküttü. ama allaha şükür
biz bu sene burun tıkanıklığı bile yaşamadık. ona sürekli verdiğimiz

doğal ilaçlardan mı, yoksa sevgili stil direktörümün tavsiyesi olan
ilaçtan dolayı mı bilmiyorum.
bu arada blog arkadaşlarımı da ziyaret edemedim. kendimi biraz
iteklemem gerek sanırım :)