31 Ekim 2007

ııı bilemediniz :)




benim bilmiş oğlum fal bakıyor :) daha önce önünde hiç kimse göstermediği halde teyzem eline fincanı alıp bakmaya başladığında benimkisi koşa koşa yanına gitti ve fincanın içine bakıp "aa hav hav var" dedi. işte orda koptuk :) burda hala ne var ne yok bakıyordu..

29 Ekim 2007

2. sinema denememiz..




cumartesi benim bücür ile sinemaya gidelim dedik. çocuk film festivalinin olivium’a 3 yaş için gösterimi vardı. biz geçen şubatta ilk defa sinema deneyimi yaşamıştık (bkz). ancak benim oğlan benim kadar ilgi göstermemişti. bu seferki ise kısa çizgi filmlerinden oluşuyordu ve süresi de uygun geldi bana. son dakikada salona girdik. benimkisi hemen koltuğa rahat bir şekilde yerleşti ve perdeye daldı. oh dedim, nihayet sinemaya ilgi duyacak. ilk yarı böyle geçti. ancak ışıklar açıldıktan sonra etrafındaki diğer çocukları görünce bizimkisinin filme ilgisi yine kalmadı. başladı salonun içinde gezinmeye. bir ara karanlıkta kaybolunca anne diye bağırmaz mı : ) herkes filmi mi seyretsin yoksa bizim bücürü mü takip etsin şaşırdı. karanlıkta daha fazla gezinemeyeceğini anlayınca geldi yanıma oturdu. ama bu defa da girişte hediye olarak verilen puzzle paketinin açılmasını istedi. İkna etmek ne mümkün. Paketi açtık ve doğal olarak içindekiler yerlere saçıldı. Başladık karanlıkta puzzle parçaları aramaya : ) en sonunda film bitti de kendimizi dışarıya attık.
sinemaya deli gibi meraklı olan bir annesi var iken onun neden sıkıldığını anlamıyorum. Oysa yuva ile birlikte tiyatroya gidiyorlar ve oradaki oyunlara bayıldığını söylüyorlar. e kış geldi. İstiyorum ki ben de haftasonlarımızı bu şekilde değerlendirelim. Ama sanırım başka alternativler arayacağız.

Bu macera ertesi teyzeme gittik. Bilin bakalım benim bücür ne yapıyor ?

25 Ekim 2007

Nedir bu kocalardan(erkeklerden) çektiğimiz..

bilmem sizlerin kocaları nasıl, ama benimkisi kadar rahatı yoktur herhalde.. yaptığı olumsuz her hareketin sorumlusu hep başkalarıdır. en yakında da ben olduğum için de bu genelde benimdir.. ama dikkatinizi çekerim sadece olumsuz davranışların sorumluluğu başkalarına aittir. örnekler :

-sabah telefonun saatini kurar. kalkması gereken saatten nerdeyse 1 saat öncesinden başlar bu telefon ötmeye. 15 dakikada bir öter, kapatır. bu bir saat kadar böyle devam eder. 6-7 ay önce ben de kızmıştım ona. kalkacağın zaman kur şu saati demiştim. ama işine gelmediği için dinlememişti. dün uyuyakaldı. tahmin edin bunun sorumlusu kimdi ?! cümle de şu : “ e sen istedin saati kapatmamı. senin yüzünden oldu !! ”

-birkaç gün önce mutfak tezgahın kenarına bardak koymuşuz. koca da elini çarptı ve tabii bardak bin parça yerde. yine şu cümle :“ ya şu bardağı neden buraya koyarsın. brada durmasaydı, çarpmazdım.”

-ilk defa gideceğimiz bir yer için adres arıyoruz geçenlerde. sanırım tüm erkeklerdeki problemlerden biri adres sormamaktır. nedense gururlarına yediremezler. benimkisi başı çeker bu konuda. epey dolandıktan sonra doğal olarak ‘soralım birilerine’ diye söyleniyorum. en sonunda çok yanlış bir yola girdik ve dönüşümüz de kmlerce ilerde. tepkisi şu : “ ya sen bu kadar çok konuşmasaydın ben bulurdum bu adresi”

bunun gibi nice sinir harbi yaşadığm anlar oluyor bu adamla. onun aksine ben, yaptığım olumlu olumsuz her hareketimin sorumluluğunu alırım. hatalıysam itiraf ederim. başaramıyorsam söylerim. ama başarısızlıklarımdan asla başkalarını sorumlu tutmam. Ee iyisi olmak veya davranmak için çok çaba harcarım. herseyimin düzenli, tertipli olmasını isterim. her zaman mantıklı davranmaya çalışan ben olurum. ama olmuyorsa da bunu inkar etmem.

erkek kardeşim de kocama benzer. böyle zamanlarda acaba erkeklerin tümü mü böyle diye düşünmeye başlıyorum. acaba “analarımız onları bu denli “sorumsuz ve rahat” mı yetiştirdi. neden biz kızlar her zaman daha aklı başında davranmak durumunda kaldık ve hala da kalıyoruz. evi çekip çeviriyoruz, çoğumuz çalışıyor, çocuğumuzu en iyi şekilde yetiştirmeye ve de ailemizi de ihmal etmemeye çalışıyoruz. ben de bir oğlan anasıyım. bu hataları yapmamak için ne yapabilirim, onu düşünmeye başladım. aldığı her kararın sorumluluğun almasını istiyorum çünkü. istiyorum ki hayat karşısında dimdik dursun. gerektiğinde hayır! demeyi bilsin. hiçbir zaman başkalarının arkasına sığınmasın..

sebep bu videoda çok farklı da olsa sanırım yakında biz de bu halde olacağız :))

22 Ekim 2007

allah onlara sabır versin :(


18 Ekim 2007

özendim :)



nazlının sayfasına çok güzel bir resmini koymuştu nihan. ben de özendim :) geçenlerde çektiğim bir resmini koyayım sayfaya dedim. hem belki de şu siyahlığı üstümden atabilirim.
pazar günü yağmurun altında babasıyla ekmek almaya gidiyorlardı. ama herzamanki gibi bana poz vermedi. hemen arkasını döndü..

bu botları geçen sene anneannesi kış başında almıştı. ancak numaralarını bir türlü oturtamadığı için 2 numara büyük geldi ( halen de öyle alır, hani eskiler der ya :" nasıl olsa büyüyor, bırak da büyük olsun" ). şu an da bile 2 tane botu var. eminim ilkokuldan önce giyemeyecek:)

aslında daha çok resim koymak istiyorum. ama benim fotograf makinamı tatilde bücür yere attığı için kapağı bozuldu. böyle arada cep telefonundan cektiğimle idare ediyorum. benim makineyi de burdaki servis yapamamış. fabrikaya göndermiş. yani koreye :) sanırım üstüne su içmeliyim.

bu arada dün akşam mest oldum :)) ilk defa adını soyadıyla birlikte soyledi. ismini soyluyordu. ama soyadını ilk defa duydum. yuvanın artılarından :)

can bıbık : can bıyık :)

16 Ekim 2007

karamsarlığımın sebepleri..

şu günlerde yine herşey tersine akıyormuş gibi geliyor. inanılmaz üzücü haberler okuyorum.. oğlum berbat hasta.. ben aynı şekilde.. işte henüz düzenimi oturtamadim. oysa daha şurda 3 gün önce şükretmem gerektiğini kendime telkin etmeye çalışıyordum.. ne dengesizim değil mi..

geçtiğimiz haftayı doktorlarda ve hastanelerde geçirdik. hele ki bir acil servis maceramız varki katil olmadığıma şaşıyorum. evvel hafta bücür beyde başlamıştı yine burun akmaları ve hapşırık.. ben de önlem olarak peditus vermeye başladım. baktım ki yeterli gelmedi, medical park hastanesinde randevu aldım. bir kaç hafta önce yine acil pazar günü gitmek durumunda kalmıştık. memnun ayrılmıştık.. oldukça temiz, büyük ve modern görünüyordu.

özellikle sabah 9a randevu almıştım. hemen ertesinde oğluşu yuvaya bırakıp işe dönecektim.
hastaneye gittik. çocuk bölümünü gerçekten çok güzel yapmışlar. kocaman bir oyun alanı ve bir sürü oyuncak var. çocuğun gerçekten bekleme stresini yok ediyor. başladım beklemeye.
10 dk geçti. 20 dk geçti.
" yahu doktor nerde ?"
" bilemiyoruz. cebi kapalı" ?!
30 dk .. 40 dk..
bende sabır falan kalmadı. başladım yüksek sesle söylenmeye..
" özür dileriz. doktor hanım sezaryene girmiş. hemen geliyor"
-- nasıl yani. bu ne biçim iş. hatun ameliyata giriyor. kimsenin haberi yok. randevulu hastaların önemi yok. onlar da zaten salak !? sinir oldum ! ama tabii ki sadece ben. bücür bey kendine bir kız arkadaş buldu. keyifle oyun oynuyor.

neyse bu kadar bekledik biraz daha bekleyelim dedik. 5 dakika kadar sonra geldi hatun. şöyle bir muayene etti. boğazlarında hafif ! bir enfeksiyon var dedi. antibiyotik yazdı ve bizi gönderdi.
bu durumda yuvaya da gönderemezdim. mecbur anneanneye gitti. bu arada benim de yorgunluktan mı. yoksa ondan mı kaptım bilmiyorum sesim gitti.

ctesi onu almaya gittiğimde bir baktım ki çocuk ateşler içinde yanıyor. hemen ateş düşürücü verdik. geceyi de çok kötü geçirdik. pazar günü mecburen tekrar apar topar hastaneye gittik. çocukta oldu ateş 38.5. başka bir doktor geldi. bir telaş içinde çocugu döver gibi 2 dakikada muayene etti. adama çocugun nasıl bu noktaya geldiğini anlatmaya çalışırken adama telefon geldi ve herif çekti gitti.
ya sabır dedim. sanırım bu adamlar çok fazla E.R. seyrediyor. giderken de şöyle bir havaya kan tahlili yapacağız dedi ! bende tüm tüyler oldu diken. başladık yine beklemeye.. 10 dk geçti, 15 dk geçti. ya sabır ya sabır. yine söylenince hemşire hanım geldi. ama hemşirenin bu denli süslüsünden iş çıkmayacagını anlamam gerekirdi! hatun çocugu delik deşik etti. 3 yerden sapladı ve hatta bir noktada iğneyi derinin içinde oynattı. ben bağırıyorum. ama sesim çıkmıyor ki. çocuk ağlamaktan ve ateşten nerdeyse havale geçirecek. herkes etrafımıza toplandı. sonunda biraz kan aldı. ben de kaptığım gibi çocuğu eve götürdüm. tahlilleri 1 saat sonra alıp duruma göre ilaç yazacaktı.
3 saat sonra gittim ve tahlil hazır değildi. e alıştık artık. tekrar bağrındım. birden bire bir sonuç çıkıverdi ! doktor bey geldi. fiskos birşeyler konuştular. doktor bana döndü :
" kem küm.. kan pıhtılaşmış.. kem küm.. sadece bir değere bakabilmişiz.. kem küm.. o yüzden yeniden kan alacagız.. kem küm bir de boğaz kültürüne bakacağız.. kem küm.. siz çocugu geri getirin "!!!!!
işte orda kopmuşum.. sadece sesim kısık olmasına rağmen avazım çıktığı kadar bağırdığımı hatırlıyorum..
ertesi gün başka bir doktora götürdüm. kadın şok geçirdi. bu tarz testlerde parmak ucundan alınması yeterli olurdu dedi. mecburen parmak ucundan yeniden kan verdi bebeğim. ama bu defa anlamadı bile. 20 dakika sonra da sonuçları aldık. kanında enfeksiyon çıktı. boğazındaki enfeksiyon o kadar ilerlemiş ki kana karışmış. mecburen 3 gün boyunca antibiyotik iğne yedi :(
ağzı içi komple yara oldu. bir hafta boyunca ne yemek yedi. ne uykusunu alabildi. e beraberinde ben de tabii.
çocuk artık doktor ve hastane görmek istemiyor.

allah korusun ama bu çocugu çok daha ağır bir durumda götürseydim acaba ne yapacaklardı. bu hastane en fiyakalı özel hastanelerden. ama farkettim ki ha sigorta hastanesi ha özel hastane. bu ülkede hayatımız gerçekten pamuk ipliğine bağlı.

10 Ekim 2007

bu ülkeden gitmek istiyorum :(

işte bu haber yüzünden, ya da bu , ya da bu, ya da bu..........

5 Ekim 2007

sobelerim..

her zamanki gibi sobelerim geç kalıyor. aslında bloglarımı okuyor, ama ben yazmaya fırsat bulamıyorum.

tatil arkadaşım :) nihan ( bkz ) beni iki konuda sobelemiş : mutlulugun resmi ve 187. sayfa.

önce mutluluğun resmi :









elbetteki oğlum. kesintisiz, sorgusuz, yegane resim. ( özellikle de bu resim:) bunu kendi başına cep telefonundan çekmişti ve henuz 16 aylıktı)

onun dışında daha önce de bahsettiğim gibi çok da pozitif bir insan değilim. çiçeği böceği seviyorum lay lay lom diye dolaşmıyorum, dolaşamıyorum. ama yine de sevdiğim bazı şeyleri yazayım :

kitap okumak
deniz
dondurma
gezmek ve yeni yerler keşfetmek
bloglar dünyası
ve çalışmak

çalışmayı çok seviyorum. tembel asla olamadım. hep aktif ve yoğun bir iş ortamı isterim. çünkü bilirim ki, işimde iyi olduğumdan dolayı rahatlıkla herseyi çekip çevirebilirim. ne ukalayım ama di mi :)



şimdi de şu ünlü 187. sayfa.. bu sayı nerden çıktı çok merak ettim. bileniniz var mı ?

aslında en son okudugum kitap bu :

ancak şu an kızkardeşimde oldugundan dolayı yazamadım. ben de ondan önce okudugum kitabın 187. sayfasından yazayım dedim. işte bundan :

"burada eşeklik eden taraf ben değilim, lincoln. annen normal bir kadın değil. aramızda kalsın ama bazen kendimi onun kocası değil, babası gibi hissediyorum. ona ben bakıyorum. ona iyi bakmak, onu mutlu etmek için elimden geleni yapıyorum, ama annenin öyle kabarık bir iştahi var ki. beni yiyip bitiriyor."

bu kitap gerçek bir hayat hikayesine dayanıyor. yazan da zaten ev erkeğinin ta kendisi. kadın çalışıyor, adam evde çocuk bakıyor. yani şu sevimsiz ev hayatını bir de erkeğin gözünden anlatıyor. çok eğlenerek okudum. aslında bu kitabı çok sevgili eşlerimize okutmalıyız da benimkisi tabii ki yanaşmadı, sonrasında kafasına kakarım bazı şeyleri diye :) tavsiye ederim.