27 Kasım 2008

uyku öncesi hayaller..

ya bugünlerde bana bir ilham perisi uğradı sanırım :) sürekli yazma ihtiyacı duyuyorum..

evet bugünkü dersimizin konusu hayaller, ama herhangi değil, uyumakta zorlanırken insanın kurduğu hayaller, uykuya yardımcı olması için düşünülen hayaller..

bazıları koyun sayarken ben ne görüyorum biliyor musunuz? lotoyu kazanırsam neler yapabileceğimi:)) ha bir de oynasam daha da etkili olacak. ama ya tutarsa diye hayal etmek bile yetiyor.

ilk yapacağım şey bir kısmını gerçekten ihtiyacı olan bir kaç aileye paylaştırmak oluyor. herhangi bir vakfa veya derneğe değil ( denizfeneri örneğini gördük ) , kendim tespit edip emin olduktan sonra yapıyorum yardımları..

2cisi ise avusturalya, yenizelanda, kanada veya amerikadan güzel bir ev almak oluyor. ama öyle bir apartman dairesi değil. şöyle güzel kocaman bahçeli bir ev. kendim için değil, oğlum için elbet. onun kesinlikle bu ülkede üniversite okumasını istemiyorum. allah da izin verirse onun bu ülkelerden birinde eğitim görmesi için elimden geleni yapacağım mutlaka.

3sü kendime, aileme istanbulda güzel, sessiz bir sitede ev almak oluyor. hatta içini bile döşüyorum :)

4 sü olmuyor pek :) çünkü uyuyakalıyorum :)))

hayal de olsa .. güzel değil mi?:)

26 Kasım 2008

sobemm..



sevgili figenin haftalar öncesi sobesini ancak cevap yazabiliyorum. fotograf makinam goncam ile birlikte çin yollarında seyahat ettiğinden ancak resim çekebildim :)

ilk önce çantam, ya da minik bavulum mu desem :)

tüm annelerin kaderi sanırım bu koca çantaları taşımak. oldum olası her gün çanta değiştirenlerden olamadım. bu konuda çok üşengeçimdir. o yüzden 3 sene önce bu çantayı aldım ve hala canı çıkmış bir şekilde kullanıyorum. içindekilere gelince :
- elbette vazgeçilmez cüzdan..

-ev,araba ve şimdi de ofisin anahtarları..

-cep telefonu..

-deodrant..

-ıslak mendil ve kağıt medil..

-kolonya ve temizleme jeli..

-not defterim ve kalemler..

-can beyin oyuncakları ..

-el kremi..

-gözlük..

- yeni yeni kullanmayı öğrendiğim mp3 player

ve elbette olmazsa olmaz fotograf makinası...

ayrıca bu bez torba da can beyin minik bavuludur:) her zaman çok terleyen bir çocuk oldugundan en yakın yere de gitsek yanımda mutlaka bir kat çamaşır bulundururum. ayrıca mutlaka sataralık ( salatalık:) ), avuç (havuç:) ), sakız ve bisküvi de bulunur bu torbada.

2. sobe konusu ise neden blog yazmam sorusuydu...
aslında bunu şu yazımda belirtmiştim ... önceleri sıkı bir okuyucu olarak girdiğim bloglar alemine kendi halinde bir yazar olarak devam ediyorum...:)
genelde sobeler konusunda hep sonuncu olduğum için pek devam ettiremezdim. ama bu defa sevgili nihan'a paslıyorum bu sobeyi :)

24 Kasım 2008

ajdara :)

birlikte çizgi film seyrediyoruz. ama ben çok dikkatli bakmıyorum.

can : aa anne bak !

anne : ( şu sıralar inanılmaz bir dinazor hayranlığı olduğu için ) evet canım dinazor ..

can : hayır anne . o bir ajdara.

anne anlamıyor başta tabii.

anne : ne o ?

can : (kızıyor) of anne ajdara o. ataş çıkaran..

anne : aa evet haklısın. ben yanlış görmüşüm. ( cidden de filmdeki bir ejderha :) )

ben de inanılmaz derece ukalalık yapan ve annemi olur olmaz yerde düzelten bir çocuktum. annemi çok sinirlendirmişimdir :) sanırım tarih gerçekten tekerrürden ibaret :)

21 Kasım 2008

var mısın ? YOKUM !!!!

televizyon seyretmeyi oldum olası severim. benim için bir nevi beyin boşaltma işlemi gibidir. ama bazı programlar ya da diziler vardır ki hiç bir kere seyretmemişimdir. mesela "var mısın yok musun " adlı tuhaf yarışma. kurallarını bile halen bilmem. ya da bir dönem çok ünlü olan " hatırla sevgili" ye ya da şu an olay dizi olan " yaprak dökümü" ne hiç ilgi göstermedim. nedense bu tarz diziler bana hiç ilgi çekici gelmedi.

hatta " asi" dışında hiç bir türk dizisini izlemiyorum artık. tümünde konu aynı. zengin, müsrif insanlar, gereksiz bir şatafat, konular hep aynı. ya romanlardan çalma ya da yabancı dizilerden. ha bir de son dönemde çıkan birbirinin aynı gerçeklikdışı polisiyeler var.

bu tuhaflıkların arasında daha da tuhaf bir "yemekteyiz" programı çıktı başımıza. çok yazıldı çizildi. ama ben de yazmadan edemeyeceğim. maalesef seyretmeden duramadığım, ama seyrederken de insanların cahilliklerine, küstahlıklarına ve yalancılıklarına sinirrrr olduğum aptal bir program. ya nasıl insanlar bu kadar rahat ekran karşısına geçip yalan söyleyebiliyor ? hele bir de şu damak tadım da damak tadım diye tutturmuyorlar mı ?? hay sana da , damak tadına da diyesim geliyor her defasında. ama en çok neye illet oluyorum biliyor musunuz? bu kadar yokluğun yaşandığı, herkesin kriz kriz diye inlediği, çoğu insanın bir ekmek bulmak için bile ne kavgalar verdiği bu ülkede, yapılan yemekler resmen çöpe atılıyor. puan vermeme uğruna o yemekler yenmiyor ve resmen çöpe gidiyor.. bak yine sinirlendim şimdi :(

ya şu evlenme programlarına ne demeli ?? ama bunları hazırlayana değil de, oraya katılmaktan medet uman insanlara yuuhh demeli ! insanlar yıllar boyu birbirini tanımıyorken, hiç bilmediğin bir insanla nasıl evlenmeye kalkıyorsun ? allah akıl fikir versin der hep annem :) versin versin. cidden ihtiyacları var:)

peki ben ne seyrediyorum ? elbette tüm haber kanallarını ve tüm siyaset programlarını. dermişim :))) ama aksine haber seyretmemeye, gazete okumamaya çalışıyorum. belki bu durum 3 maymunu oynamak anlamına geliyor, ama okumak / duymak sonucu değiştirmeyeceği için hergünkü taciz/tecavüz/cinayet/rüşvet/politika haberleriyle içimin dışına çıkmasına gerek görmüyorum.

belki basmakalıp ama cnbce/e2 hastasıyım. ordaki dizileri kaçırmamaya çalışırım. hele ki "dexter" diye bir dizi var ki :)) farklı ve tuhaf bir polisiye izlemek isteyen herkese tavsiye ederim. 3. sezon bölümlerini 4 gözle bekliyorum :) aynı şekilde "chuck" ve " pushin daises" de oldukça eğlenceli bir ajan/ polisiye dizisiydi. yeni sezon henüz başlamadı. " heroes" zaten başı başına kült dizi artık. yakında onun da yeni sezon bölümleri başlayacak. ha bir de " csı" lar var tabii . ama şu sıralar hiç kaçırmadığım "gossip girl" var. ultra ultra zengin veletlerin nasıl bir hayat yaşadıklarına , küçük bir 3. dünya ülkesinin bütçesi kadar harcama yapmalarına, daha 18 bile olmamışken her türlü cinselliği, içkiyi, uyuşturucuyu tatmalarının aileleri tarafından bile normal karşılanmasına hayretle bakakalıyorum. hatta eminim ki dizidekiler gerçek hayattakilerden bile masum kalıyordur. "nip/tuck" ve "lost" da yeni sezonu sabırsızlıkla beklenen diziler..

peki ya sizler ? sizler neler seviyorsunuz ?

20 Kasım 2008

rahmi koç müzesi..



bu müze ziyaretini aslında haftalar önce yaptık. tembelliğime kurban gidince yine yazmak bugünlere kaldı:( ancak mutlaka yazılması gereken çok eğlenceli bir geziydi..
burası can için bir cenetti ! aslında sadece onun için değil, bizler için de çok eğlenceli geçti. orjinal uçaklar, trenler, arabalar, tankerler, sandallar,gemiler, vapurlar. herbirinin içine rahatlıkla girip her detayını inceleyebiliyorsunuz.

koç ailesinin ürettiği birçok markanın tüm makinalarına ait ( beko bulaşık makinası gibi ) şeffaf halleri sergileniyor. tümünü düğmelerle kendin çalıştırıp makinanın iç işleyişin nasıl olduğunu öğreniyorsun.
ayrıca şimdiye kadar gördüğüm en geniş ve ayrıntılı minyatürleri inceleyebiliyorsun. bazıları aşağıdaki resimdeki gibi sahne olarak düzenlenmiş:) bu minnacık objelerde hiçbirşey unutulmamış. bu tarz minyatürlere çok meraklı olan ben sırf bunlar için bile saatlerce orda bulunabilirim :)

dökülmüş süt bile unutulmamış :)


bahçede ise eski tarz dükkanların sergilendiği bir sokak bile var. eczacı, ayakkabı tamircisi, oyuncakçı gibi.. özellikle de oyuncakçıda eski tarz teneke veya ahşap oyuncakları görünce cidden duygulandım. can bey de tabii ki sonuncuda fena takıldı.
can : anne içeriye girebilir miyim ?
anne : olmaz kuşum. bunlar bebek ve vitrinde sergileniyor sadece.
can : e ben de vitrinde otururum o zaman :)


günde iki defa ayrıca minik nostaljik bir tren gezisi yapabiliyorsun. aynı eskiden olduğu gibi ve orjinal güzergahta...



gezinin sonunda ise can bey yorgunluğu minik bir oyun bahçesinde atlı karıncaya binerek attı:)


sabah 11 gibi başladık gezmeye ve tam 4 saat sonra pes ettik. üstelik görmemiz gereken bir binayı daha es geçmek durumunda kaldık. çok yorulduk ama çok da eğlendik. büyük küçük herkese tavsiye ediyorum :)

19 Kasım 2008

mundial sirki...




hiç gezmiyoruz diye nankörlük yapan can bey bu sefer de sirke gitti. aslında 2 sene önce de küçükçiftlikdeki sirke gitmiştik. ancak pek ilgi göstermemiş, hatta çok sıkılmış ve yarıda çıkmak durumunda kalmıştık. sirki seyretmek yerine lunaparkdaki aletlere binmişti:)

ancak bu defa artık 4 yaş olgunluğunda !! olduğunu varsayarak yeniden deneme yapalım dedik. özellikle de milka şenliğinin olduğu güne denk getirdik ama maalesef şenlikten pek birşey görmedik. ya da denk gelmedik., birkaç şişme oyuncak ve inek kostumünde dolaşan birkaç kişi haricinde bir hareket yoktu. hatta bir sürü para tuzağı tuhaf oyuncaklar vardı ki, başımın belası oldular.

40-45 dakikalık beklemeden sonra çadıra girdik. yerimiz çok güzeldi, hatta arkamızdaki sıralar boş olunca, sıkışmadan rahat rahat oturduk. oturdum demem lazım. çünkü can bey bir dakika bile oturmadı. sürekli zaten çok eğreti duran merdivenlerden inip mısır ve oyuncak satan adamın peşinden gitmeye çalıştı. mısır aldık, bu defa da şu ışık saçan tuhaf oyuncaklardan tutturdu. o zaman da benim damarım tuttu ve hayır dedim. o ağladı, bağırdı, ben kızdım, sinirlendim. neymiş bir sirk seyretmeye gitmişiz. aralarda az da olsa palyaçoları seyretti. oturduğu zamanlarda ise milkadan aldığı inek böğürtüsü gibi ses çıkaran aleti üfürüp durdu ve sürekli gürültü yaptı. en sonunda bende sabırtaşı kırıldı ve beyimizi ağıt figan arasında sürükleyerek çıkardım.

düşünüyorum, birçok anne baba gibi istediğini yapmasına izin mi versem daha mı iyi olacak ? çok mu sert davranıyorum ? kötü bir anne miyim ? yoksa ona çok mu fazla şey verdik ? bundan dolayı mı hiçbirşeye ilgi göstermiyor, değer vermiyor? onu çook mu şımartıyoruz ? fazla mı sevgi veriyoruz?

bu hafta beşiktaş cumartesi pazarını da ucuz iğrenç bir çin malı araba için ayağa kaldırıp ağlamaktan ve bağırmaktan helak olunca ( e ben de tabii ) bu sorular sürekli beynime üşüşüyor..cevabını bir türlü bulamadığım sorular :(

18 Kasım 2008

kızma birader :)

doğumgününe "kızmabirader" oyununu aldık.

anne : bak cano kızma birader.

can : e anne ben kızmadım ki ?!

------------------------------------------------

akşam yatağa yatma merasimleri arasındaki konuşmalar :

can : anne , babam kaç yaşında ?

anne : 44

can : aaa ben de 4 yaşındayım..

anne : ama o 44..

bir kaç saniyelik sessizlik sonrasında

can : anne bu bana çok tuhaf geldi. 40 ve 4 ?? :)))

---------------------------------------------

tatil ertesi yuvaya ilk başladığı dönemlerdeyiz.

can : anne ya ben çok sıkılıyom.

anne : neden ?

can : e anne ep ev okul, okul ev. ep buradayız.

anne : peki ne yapalım sence ?

can : e arada bir gezmeye de gidelim.
( nankör velet:) ondan daha fazla gezen çocuk yoktur herhalde :))
------------------------------------------------

durup dururken babasına sesleniyor.

can : baba hadi muhabbet edelim.

baba : ne demek şimdi bu?

can : sohbet etmek demek baba..

------------------------------------------------

anneanne ile kitap okuyorlar. ( ya da ben öyle olduğunu sanıyorum:)

can : ya anneanne, ben şu annemi hiç anlamıyorum.

anneanne : neden ?

can : hem seviyor, hem kızıyor, hem de dövüyor . (asla yapmam, ama poposuna arada bir yediği şaplaklar onun için en büyük olay:)

anneanne: olsun anneler hem sever hem kızar.

can : olmasın. birşey anlamadım bu işten ...

-----------------------------------------------------

manavın önündeyiz. bir meyvenin fiyatını soruyorum. fiyat gerçekten uçuk.

can'ın tepkisi : ohhaa !! :))

( sanırım bu kötü sözü benim trafik muhabbetlerimden öğrendi :))

---------------------------------------------------

bir süre önce alaturka tuvaleti keşfetmiş olarak ara ara kakasını yaparken bundan bahsediyor.

can : anne ben o delikten düşerim değil mi ?

anne : yok oğlum düşmezsin..

can : düşelim düşelim.. ama sen düşmezsin..

anne : neden ?

can : çünkü senin popon kocaman.. :((

( ya oğlum. dürüst ol dedik de bu kadar ol demedik :))

------------------------------------------------------------

teyzesi ile kuduruyorlar. bu arada sık sık gaz çıkarınca teyzesi şakacıktan tepki veriyor.

teyze : of cano ya. pırt pırt burnum dibinde...:)

cano ( çook ciddi) : olsun.. bişey olmaz..

12 Kasım 2008

4...

39 rakamının yanında 4 ne kadar masum kaldı değil mi :)


o daha minicik bir varlık ve masum ve enerji dolu ve umutlu ve en önemlisi de mutlu...


ona sahip olduğum için ben de çoook mutluyum..


gelelim 3 gün 3 gece süren kutlamaların detaylarına:)


7.11 da ilk yuvada kutladık. geçen sene de orda kutlamıştık ve bu bir sene içinde sadece benim oğlumun değil, diğer çocukların da ne kadar çok büyüdüğünü ve olgunlaştıklarını görmek beni cidden şaşırttı. geçen sene biz orda olduğumuz için ağlayan kız mesela, bu defa bize laf yetiştirdi:) hepsi daha rahat ve daha uyum sağlamış gibiydiler. geçen sene hepsi yeni yuvaya başlamış, henüz anne babadan ayrı kalmaya alışmamış minicik kuzuydular. bu sene hepsini birer mini koyun olarak gördüm :)) hem de besili koyunlar:) maşallah nerdeyse tümünde güzel bir göbek vardı. can'ın da iştahi ürkütücü şekilde arttı . bu durum geçenlerdeki arı sokması sonrası başladı. inanmak güç ama sevgili fikriminincegülü ve nihan'ın da bahsettiği gibi bu arı sokması sonrası böyle olurmuş. ben kendimi bildim bileli kilo ile uğraşan biri olarak onun böyle bir probleminin olmaması için elimden geleni yapacağım.

can gitmek için artık geçen senedeki kadar itiraz da etmiyor. geçen sene her sabah onu ikna etmem yarım saat sürerken, bu sene bu süre 5- 10 dakikaya indi :)


kutlama geçen seneki gibi sade geçti. bol bol şarkılar söylediler.. dans ettiler. bir sürü hediye aldı. hatta almaya o kadar çok alıştı ki, bitince " e başka yok mu" diye şikayet etti :) zamanenin doyumsuz çocukları..







2. kutlamayı cumartesi günü sadece çekirdek aile arasında yaptık. babası cumartesi akşamı 15 günlük bir seyahate gideceği için çok fazla detaya giremedik. ama elbette bu çekirdek aileye sadece anne ve baba değil, anneanne, teyze, dayı ve yenge de dahildi.:) maalesef çook koşuşturmalı bir günün ardından tümümüz ev kiyafetleri ile rezil bir halde olduğumuz için sadece ev yapımı pastasının resmini koyayım bari dedim :)

3. kutlama ise aslında benim kutlamamdı. yani benim arkadaşlarım ziyarete gelmişti. ancak biz yine birşey anlamadık. arkadaşımın yaşıtı oğlu ile bir dargın bir barışık oynamaya başlayınca onların peşinden koşmaktan başka birşey yapamadık. sürekli kavga ettiler, diğer çocuk can' a sürekli vurdu, kafasına birseyler attı, hatta etini kıvırarak nerdeyse morarttı. can ise onun daha küçük olduğunu bildiği için tepki vermedi. ama yavrum şu an tüm yüzünde ege'nin izlerini taşıyor.

böyle zamanlarda insan düşünmekten kendini alamıyor. kavgaların pek yaşanmadığını, vurma gibi eylemlerin kesinlikle olmadığını bildiğim bir ortamda büyüyen bir çocuk nasıl böyle saldırgan olur ???

6 Kasım 2008

39...

ürkünç bir rakam gibi sanki.. 39.. 40 ' a bir kala..

sihirli 30 rakamının sonu... 40'a sadece bir senecik kaldı.

ama sanırım ben artık hep bu 39' da kalacağım :)

gerçi 29'da da aynı düşünceye sahiptim.. ne oldu ?

şimdi 39 oldum...

tahmin edileceği gibi bugün benim doğumgünüm :)

ama yaklaşık 10 senedir pek kutlamıyorum. yaşlandığımı bir de kutlayarak hatırlamak istemiyorum..



ancak tam 3 senedir artık kimse hatırlamıyor. neden mi :)



işte bu sebepten dolayı : ))






onun doğumgünü de yarın.. artık herkes sadece onunkini hatırlıyor ve onunkinden dolayı da benimkini..

ne garip bir dünya değil mi ? 3 senelik minik fasulye 39 senelik koca bir hayatı nasıl yerlebir ediyor:) benim minik hediyem :)

bugün ilk aldığım kutlama ve hediye -inanmayacaksınız ama- digitürkten oldu. bana tam 3 gün 3 gece full kanal hediye etmişler :)

ama en büyük hediyeyi sevgili kocacığım verdi. ortağı olacağım yeni şirketinin bugün kuruluşu yapıldı. umarım doğru şeyi yaptım :)