22 Ağustos 2008

sobe..

97hhhfglşşşşşşşşşş*0jkyjnyh6y7hhögh------------------------------------------------------------66666 oıjnononııugerffşşşşşşşşşşşş

--------------------------------

sobenin konusu aslında onun şu sıralar neler yaptığı idi. sevgili yasemin sobelemişti.
bir ara ekranı açık bırakıp bilgisyarın önünden kalkma gafletinde bulundum ve yazdıklarımı nasıl olmuş da silmiş bilmiyorum :((((( ama yerine kendi yazmış :)

sanırım en güzel cevap bu oldu :))) yaptıkları aynen bu.. beni es geçip herşeyi kendi bildiği gibi yapmak !!!

8 Ağustos 2008

kaçınılmaz son..





geçenlerde aslının şu yazısını okurken kısa bir süre sonra buna benzer laflar duyacağımı hiç düşünmemiştim :) aslında alarm veriyordu, ama ben anlamadım, ya da anlamak istemedim.

ilk şaşırtan diyalog şöyle geçti :

beyimizle suluboya yaparken herzamanki olması gereken renklerde değil de herşeyi siyah renge boyarken dayanamadım sordum.


anne : oğlum bak şu gökyüzüne. ne renk?


can : maviii..


anne : e peki sen neden bunu siyaha boyuyorsun?


can : çünküüü BEN öyle olmasını istiyorum.

üstelik bunu da derken bu "ben"in üstünde inanılmaz bir vurgu vardı.

-----------------------------------

aynı gün içindeki 2. diyalog.

odasında oyuncakların, kalemlerin, kitapların herbiri bir yerde.

anne : oğlum neden bunları bu kadar dağıttın ?

can : sen sorasın diye !!

ve bunu da söylerken kıçını dönüp balkona çıktı..


her iki durumda da ben cevap veremedim. sadece bakakaldım. bu yorumlara ne söylenebilirdi ki. aslında tepkisinde haklıydı. kendince doğru şekilde noktalamıştı. ama bunu söyleyen daha 4 yaşında bile olmayan bir cüce.

açıkcası çok ürktüm. ben bu çocugu bu yaşta hala yoğuruyor olmam gerekirken onun bana bu denli sert tepkilerinden çok ürktüm. gelecekteki ergenlik dönemlerini düşünemiyorum bile.

böyle zamanlarda geçmişini ve kendi çocukluğunu düşünmeye başlıyorsun. ben 6 yaş öncesini pek hatırlamasam da o yaştan sonrasında bile anneme babama böyle tepkiler vermeye cesaret edemezdim. değil o kadar küçük, ortaokula giderken bile bizler daha saygılıydık. acaba bu gerçekten erken ergenlik denilen ve hormon dengesiziliğine bağlanan olaydan dolayı mı, yoksa gerçekten bu cüceler bizlerden daha mı zekiler?
geçenlerde Ayşe Arman'ın proje çocuk konulu röportajlarından birinde bir psikolog şöyle demişti:
Bizim bir şey yapmamıza gerek kalmadan, kaçınılmaz olarak öyle oluyor, evrim teorisi diye bir şey var, biyolojik bir evrim. Doğa, hep daha iyisini yaratmak üzere programlanmış. 60 sene önce yapılan bir araştırmada IQ puanının nesilden nesile 10 puan kadar arttığı saptanmış. Biz anne ve babalarımızdan daha zekiyiz, çocuklarımız da bizden daha zeki olacak, onların çocuğu da onlardan daha zeki...

bu dönemde bu konuda en iyisini yapmaya çalışan bir anne olarak gerçekten zorlanmaya başlıyorum. onu yanlış yönlendirmekten, baskı uyguluyor olmaktan ve hatta köreltmekten korkuyorum. çünkü çocuğunun her yaptığına "çocuktur, yapar" zihniyetiyle bakan bir anne değilim. bu tam olarak nasıl ifade edilir ama onu "rahat bırakamıyorum" .
bu, onu faaliyetten faaliyete koşturacak, kurstan kursa sürükleyecek bir anne olacağım anlamına da gelmiyor. aksine ona bu tarz bir baskı kesinlikle yapmak istemiyorum. ama ona bu denli rahat bir çocukluğu sağlarken şımarmasını da kesinlikle istemiyorum. işte bu tarz cevaplar vermeye başladıktan sonra bunu yapabilir miyim, onu istediğim gibi yönlendirebilir miyim artık emin değilim.
biraz karışık oldu galiba:)

1 Ağustos 2008

kumbağ...








geçen haftasonu ilk hedefimiz saroz erikliydi. yıllar önce birkaç kez gitmiş, denizin muhteşemliği karşısında mest olmuştuk. ancak yol gözümüzde büyüyünce karar değiştirip kumbağa gidelim dedik. açıkcası burayı daha önce pek duymamıştım. ama yakın olunca ve de denizinin de yeniçiftlik benzeri olduğunu görünce hsonunu orda geçirmeye karar verdik. keşke saroza devam etseymişiz..


ctesi sabah 10.30 olmasına rağmen yer bulmak için 1 saat gezdik ! sırasıyla tüm otellere, eli yüzü düzgün apartlara, pansiyonlara sorduğumuzda hep aynı cevapla karşılaştık :" hsonu yerimiz yok." gerçekten mi yok ya da sadece ctesi gecesi olduğu için mi "yok" ? o kısmı pek anlayamadım. epey bi dolandıktan sonra merkezde bir apart otelde bir oda bulduk. adam 6 katlı bir apartmanını daire daire ve oda oda kiralıyormuş. zaten burada kiralık olmayan bir yer yok gibiydi. gördüğümüz tüm apartmanların girişinde kiralık yazısı vardı ve biz buna rağmen çok zor yer bulabildik. 3 odalı bir evin en büyük 3 yataklı odasına kavuşunca çok mutlu olduk. erken sevinmişiz.

hemen eşyalarımızı bırakıp deniz kenarına gittik. sahil kalabalıktı ama fena değildi. can ilk defa bu sene babasıyla denize girdiği için çok mutluydu. ikisini de denizden çıkarmak için epey çaba harcamam gerekti:) dinlenme aralarında oğlum bana bir doğumgünü pastası hazırladı ve hatta şarkısını da söyledi. nerden aklına geldi bilmiyorum:)




bir tane yetmedi, bir de ikincisini yaptı:)




akşam yemeği yemek için adamakıllı bir yer bulmak gerçekten çok zor oldu. en sonunda iki gözümüzü de kapatıp bir yerde yemek yedik. elimizde dondurmalarımızla var olan tek caddesinde yürürken can bey lunaparkı keşfetti. gördüğüm kadarıyla aletler genel olarak yeni ve temizdi. henüz çok da kalabalık da değildi. hemen çarpışan arabalara bilet aldık. bindik ve elektirikler kesildi !!!


arkadan kızların sesi geldi:" ayy ne oldu"

benim oğlan çok ciddi ve sakin bir ifadeyle olaya müdahale etti:"bisey yok. elektilik gitti sadece." :))


15-20 dakika bekledik, ama maalesef gelmedi. odaya döndük, babasıyla sarılıp uyudular. 1 saat sonra elektrikler geldi ve ben de odada sıkılınca dışarıya çıkıp biraz hava alayım dedim. aman allahım o ne manzaraydı. hayatımda bir tatil kasabasında böyle bir kalabalık ve gürültü görmemiştim. insanlar kaldırımlar aşmış, caddelerde yürüyorlardı. gündüz doğru düzgün arabanın geçmediği yol tıkanmış, jandarma açmaya çalışıyordu. yan yana bir sürü çay bahçesi adı altında ve garip bir şekilde "böğüren" şarkıcılarla dolu lokantalardan inanılmaz bir gürültü çıkıyordu. gündüz ile gece arasındaki fark korkunçtu. bir saat kadar hayretle etrafta gezindikten sonra odaya dönüp uyudum.


sabah doğru 4 gibi sevgili oda komşularımızla tanıştık. önce dairede başka insanların olduğunu umursamadan kapılar çarpıldı, kıkır kıkır güldüler, konuştular. gençtir dedik, ya sabır dedik. sustuk. ama yarım saat sonra bu gürültüler hala geçmediği gibi yanıbaşımızdaki balkona çıkıp bir de çekirdek çıtlatmaya başladılar !!! gece uykusu çok derin olan çocuk bile uyanıp " anne, bu adamlal bulaya gelmesin" diye korkmaya başladı.

kocam ise boşver susarlar şimdi diye beni telkin etmeye çalıştı. ben dayanır mıyım. kalkıp "kibarca" uyardım. "tabii haklısınız" dediler ve bilin bakalım ne yaptılar. evet evet.. kalkıp yatmadılar. sadece seslerini biraz daha kısıp biralarını zıkkımlanmaya ve çekirdeklerini çıtlatmaya devam ettiler. başka çare göremeyşince can'ın yanına kıvrılıp onu sakinleştirmeye çalıştım. en sonunda üçümüz de bayılıp yatmışız.


sabah erkenden kalkıp ve tüm kapıları bir kaç kez çarpıp çıktıktan sonra bir yerlerde kahvaltı yaptık. bitirmeye yakın yan masamıza 2-2,5 yaşlarında bir kız çocugu ile anne ve babası geldi.

benim bilmiş bücür ise hemen dönüp onlara laf attı. bu huyu maalesef yeni edindik. bunu nasıl engelleyeceğimi de bilmiyorum. heryerde ve herkese müdahale ediyor. babası kızına komik birseyler söyledi ve can da hemen yorum yaptı :


"anne bak komik birseyler söyledi bu adam." e tabii ben yerin dibinde biryerlerde. biraz sonra da kıza akıl verdi :)

" bak yemezşen büyümezşin. baaak ben büyüküm. ben çook yedim çünkü." ve bunun gibi daha ne cümleler:)


insanlarla diyaloğu konusunda bu denli rahat olması bir yandan hoşuma gidiyor. ama insanların onun bu hazır cevaplılığına kötü bir cevap verecekler ve can da buna çok alınacak diye ödüm kopuyor. tanımadığı insanlar ona ters birseyler söyledikleri zaman çok kötü oluyor ve hemen hıçkıra hıçkıra ağlıyor. susturmak ise imkansız oluyor.


kahvaltı ertesi hemen sahile gidip ve dün akşamki mahşer kalabalığını o sahilde görünce pılımızı pırtımızı toplayıp eve doğru yola çıktık.


bir daha da buraya adımımızı atmamaya karar verdik.