25 Eylül 2009

dün kanım dondu...

akşam üstü balkondan aşağıya bakıyorum.. karşı köşedeki
apartmanın altındaki bahçede 4 çocuk oynuyor. Can yaşlarındalar,
biri de kız.. buraya kadar herşey normal..
birden içlerindeki en kısa olanı toprağa ittiler. o kalkmaya
kalkıştıkça diğerleri üstüne abandıkları gibi, tekmelemeye,
vurmaya, tokat atmaya, hatta üstünde zıplamaya başladılar !!
çocuk ağladıkça ve kalkmaya çalıştıkça tokatlar, yumruklar
artmaya başladı. üstelik üçü aynı anda vuruyordu.
balkondan büyük kim var diye bakınmaya çalıştım.
kimseyi göremedim. en sonuda avazım çıktığı kadar bağırdım.
önceleri duymadılar, artık tam inip olaya müdahele edeyim
derken bir tanesi etrafına bakındı. ben de tekrar seslendim.
hemen dağıldılar..
şimdi diyebilirsiniz. " bunlar çocuk, elbette oynayacaklar,
kuduracaklar." ama bu böyle birşey değildi. resmen
çocuğa işkence ettiler. o vururkenki hırslarını tarif edemem.
hani şu sıralar internette moda ya.. liseli serseriler zavallı
birini aralarına alıp dövüyorlar ve bunu da videoya çekip,
nette yayınlıyorlar. işte aynen böyleydi. bunlar
daha 4-5 yaşlarında çocuk.. bu yaşta bunu yapan çocukların
gelecekte neler yapabileceğini düşünmek bile istemiyorum..
bu sertliği maalesef çok görüyorum.
bu şekilde devam ederse daha nice
münevver olayları yaşarız biz..

geçen gazetede de okudum . şok oldum. 3 yaşındaki bir çocuk
vandalizm suçu nedeniyle araştılıyormuş. en büyüğü 5 yaşında
10 kişilik bir çeteye sahipmiş !!


nedir bu sertliğin suçu? biz anne babalar mı? tv mi ? çevre mi?
ya da acaba gerçekten doğuştan mı ?

22 Eylül 2009

dakka bir gol üç...

bir kaç deneme sonrası girdim nihayet sayfama..
ne kadar sürer tabii bilmiyorum. ama takip ettiğim
bir çok sayfa açılmıyor maalesef:(

geldik şu sıralar gündemimizdeki 1 numaralı konuya.
tabii ki okulumuz...

benim feci bir huyum vardır.. bazı şeyleri o kadar
kötü takar, içimde o kadar çok büyütürüm ki, çok saçma
yerlerde ve şekillerde patlarım. içim içimi yer. hele
ki sözkonusu oğlum olunca bu durum daha da vahim
oluyor. geçen gün okuldan eve gelene kadar bıcır bıcır
yaptıklarını anlatırken o anda öylesine söylediği bir
cümle beni çok kızdırdı.
yuvaya giderken sabahları yanına mutlaka bir oyuncağını
alırdı. bu raya giderken de hep birşeyler almak istiyor.
ben de orda kaybolur diyerek onu ikna etmeye çalışıyorum.
buna rağmen geçen gün bir anahtarlığını alıp cebine attı.

" anne biliyor musun, öğretmen dedi ki, eğer bunu bir kere
daha cebimden çıkarırsan çöpe atarım."

can bunu kötü algılamadığı için öylesine anlatıverdi, ama ben
çok sinirlendim. sonuç olarak daha oyun çocuğu olan,
5 yaşına bile gelmemiş, üstelik daha 3 gündür o
ortamda olan bir çocuğa bu cümle mi kullanılır??
işin kötüsü can da bu alınganlık konusunda biraz bana
çekmiş. yabancı birinin ona biraz ters birşeyler söylediğini
düşündüğü an kilitlenir, kollarını kenetler ve çekip bir
köşede ağlar. onu bir daha ikna edemezsin..
bu tarz cümleleri duymaya devam ederse- ki oldukça
hareketli ve kendi bildiğini çok güzel okuyan bir çocuk
olduğu için sık sık duyacağından eminim- okuldan
soğumasından korkuyorum. baştan öğretmeni ile,
konuşmak mı gerekir? ya çocuğa takarsa?

isteklerinden günlük programı konuşmaya fırsat
bulamadığımız için tam olarak ne yaptıklarını da henüz
bilmiyoruz. geçen gün jimnastik yaptırmışlar mesela,
oğluşun çok hoşuna gitmiş. ancak çok terledikleri halde
üstleri değiştirilmemiş. şu an da öyle berbat hasta ki,
sanırım perşembe cuma gidemeyecek. bütün yaz boyu
hiç hastalanmayan çocuk daha şimdiden fire verecek.
birkaç dakika içinde üstleri değiştirilseydi,
ne olurdu sanki..

ve gözüme batan en büyük konu ise kağıt istekleri..
tam 6 top fotokopi kağıdı aldırdılar. bunun yanında
2 top resim kağıdı, a2 , a3 a5 istediler !! yan sınıfın
öğretmeni 1000lik a2 kağıdı aldırtmış mesela, oysa
onun 500 lüğü de varmış. şu an 14 kişiler sınıflarında..
eşimle hesaplıyoruz hesaplıyoruz, nerdeyse günlük
30 sayfa kağıda denk geliyor.
ya ben bu çocuğa kağıt israfını öğretmeye çalışırken
neden bu kadar parçalanıyorum ki o zaman?? benim başta
eğitim kurumum bu kadar rahat harcarsa, yetiştirdikleri
çocuklar ne yapmaz ??

off, içimi rahatlatmaya çalışıyorum, ama nafile..
çok mu büyütüyorum ya :(

ben de:((

maalesef bloguma giremiyorum artık..
dolaylı yollardan yazıyorum...
çözümü bulan var mı?

17 Eylül 2009

anaokulu, pardon hazırlık sınıfı..


maceramız da başladı… epey bir artı eksi karşılaştırmaları
sonrasında ilkokula daha yumuşak geçiş yapması için
yuvadan ziyade hazırlık sınıfını seçtik.
doğru mu yaptık bilmiyorum. şimdilik o mutlu gibi görünüyor,
ama ben çok mutlu değilim tabii. sonuç olarak ne tarafa
döndüysem her öğretim kurumunun eksikleri çıktı karşıma.
özel okulu zaten hiçbir zaman düşünmedim. en baş
prensiplerimden biridir bu. ancak adı devlet okulu olan
okullarda da inanılmaz eksikler var. öncelikle beni rahatsız
eden olay eğitimin yarım gün olması.
topu topu 5 saat içinde bu çocuklar ne öğrenebilir ki?
ancak etütlü olduğu söylenen Okulların da aslında öyle
olmadığını öğrendim. dersten sonra bu okullarda ödevlerinin

çalıştırıldıklarını ve dolayısıyla çocuk eve geldiğinde gerçekten
boş zamanının olacağını sanıyordum. meğer ödev her halükarda
evde yapılıyormuş. aynı şekilde çalışan anne ve babalar için
olan aksama kadar süren okullarda da durum böyleymiş.
sonunda etrafımdaki komşularımla konuştuktan sonra
sokağımızdaki ilkokulun hazırlık sınıfına kaydını yaptırdık.
yarım gün süren ilköğretim kurumu. dedik ki, geriye kalan
yarım günü de biz bir şekilde destek vererek değerlendirelim.
iyi mi yaptık kötü mü bilmiyorum. Sonuç olarak biricik
çocuğumun geleceği bu. bundan dolayı içim içimi yiyor…

hayatı boyunca eğitimine beş kuruş harcamamış biri olarak
(üniversite harçları hariç tabii) kayıttan itibaren her şeyin
paraya bağlı olması beni en çok üzen ve kızdıran olay oldu.
aslında daha çok – nasıl anlatsam- içim burkuldu.. koca
devlet okulu kalkmış benden upuzun listeler halinde malzeme
istiyor. tuvalet kağıdı bile dahil buna !! kırtasiye listelerinde
ise marka dahi belirtilmiş! her şeyden en az 5 adet isteniyor.
yahu asgari ücretli adam bunları nasıl karşılayabilir?
alamayanlar eğitim göremeyecek mi? alamadıkları,
yapamadıkları için ezik hissederek yetişen bir nesil ile bu ülke

nasıl kalkınır? her şeyin para kestiği bu ülkede ? yahu bağışı bile
adam benden aleni bir şekilde istedi. Hani yasaktı?

her şeyi geçtik insanlar çocuklarını geleceğini etkileyecek
olan eğitime dair bir tek soru bile sormadılar.
ilk gün çocuklar ve veliler sınıftaydı. öğretmen sürekli konuşuyor,
ancak anlattığı çocuklarımıza şu şekilde eğitim vereceğimiz,
programımız şöyle olacak değil. nu istiyoruz, bunu istiyoruz,
eşofman yaptıracağız, onu alacaksınız. Eğitim kitapları sipariş
ettik, onu ödeyeceksiniz. 3 gün sabah kahvaltısını siz
göndereceksiniz. ha bir gün isteseniz para yollayın,
Kantinden tost yaptırırız( bak bak kantincisini de düşünürmüş)

sonunda ben dayanamadım.
sordum :“ pardon, ne zaman eğitim vermeyi düşünüyorsunuz?”
cevap verdi :” işte, sabah 8 gibi gelecekler, 1, 5 saat kadar
serbest saat olacak.( ben oraya çocuğu oyun oynaması için
yolluyorum sanki.)
sonra yarım saat kadar kahvaltı yapacaklar.
işte ondan sonra da 12 ye kadar da eğitim olacak.”
ben : “ peki bizden istenilen bu koca liste ve bahsettiğiniz kitaplar
sadece bu iki saat için mi?”
cevap verdi: “ kem küm…”

ben sordum : “ peki kayıtta aldığımız malzemeler ne oldu?
neden yeniden alıyorum?”
cevap verdi :” e idarenin de bu tarz malzemeye ihtiyacı
oluyor. maalesef devlet hiiç yardım etmiyor. her şeyi biz
bu şekilde döndürüyoruz”
ben sadece bön bön baktım. yani adı devlet okulu olan bir okula
devlet para ödemiyormuş..
maalesef benim dışında olayı sorgulayan kimse olmadı.

oysa isterdim ki, orda bulunduğu sürece dersten ziyade,
kesin, biçsin, yapıştırsın, boyasın. İlkokul derslerine yavaş yavaş
adım atsın. ama sanırım ben çok şey istiyorum …

Of ne uzun oldu.. çok doluyum.. Ve hiç de mutlu değilim.
Ancak şu aşamada sanırım yapabilecek başka bir şeyim yok..

9 Eylül 2009

yine mi...

96 senesindeki selden 2 dakika arayla kurtulan biri
olarak bugün olanları dehşetle izledim. o gün tam
havalimanı kavşağındaki köprüden aşağı indiğim an
suyun gelişini gördüm. altımdaki yol, yol olmaktan çıkmış
kahverengi bir amazon nehrine dönmüştü resmen.

bugünkü olayda ise eşim kılpayı kurtuldu her sabah
gittiği bu yoldan. aylardır ilk defa bir seyahate çıktığı için..

allah korudu bizi.. sanki..

görüntüler gerçekten de çok feci, gözlerim yaş
içinde izledim. o taraftaki bir çok tekstil firmasını
biliyorum. özellikle de 7 bayanın öldüğü firmayı
çok iyi tanıyorum. çalıştığım dönemde sık sık
ziyaret ettiğim bir firmaydı. o bahçede kapının önünde
insanların göz göre ölmesi ve hiç kimsenin çıkıp
da o kapıyı açmaya çalışmaması korkunç bir durum.

ya o yağma görüntüleri :((((

peki suçlu kim ?

çok basit... istanbullu.. imiş.. sevgili belediye başkanımıza göre...

yaptıkları en güzel şey, başkalarını suçlamak..

nasıl olsa biz milletçe çabuk unutuyoruz...

allah geriye kalanlara yardımcı olsun...

çünkü şu an yine yağmur yağıyor:((((

8 Eylül 2009

paparazzi...

geçenlerde çevremizde yeni açılan güzide avmlerimizden birine alışverişe
gittik. ancak sanki herşey bedavaymışcasına alışverişe eden insan
ahalisini görünce vazgeçip mahalle arası marketime ihanet etmemeye
karar verdim.
buraya kadar gelmişken cücemin uzmanlık alanı olan oyun parkı denetleme
işini yapmadan dönmedik tabii.. 2 saate yakın oynadıktan sonra parkın iyi
olduğunu onayladı:)) buraya kadar herşey normal. ama tam gidecekken birden
parka işte aşağıdakı şu esmer güzeli geldi ve oğlumun başını döndürdü..
evet evet,
birden yanıma gelip benden fotograf makinasını istedi. ne yapacaksın
diye sorduğunda hiiçç deyip hemen o tarafa koşup kızın resimlerini çekmeye
başladı. ÜSTELİK babası ne zaman kafasını ona doğru çevirse hemen
makinayı yere indirdi!! aşağıdaki poz onun objektivinden :))

şimdi bu oğlan çapkın mı ? yoksa sadece bir paparazzi mi ?:)

4 Eylül 2009

nasıl yani ??

dün haberlerde bilge köyünden 5 çocuk artık darüşşafaka'da

okuyacak diye bir habere denk geldim..

çocukların traşları yapılmış, okul formaları giydirilmiş,

resmen gösteriye çıkarılmış gibi basın toplantısı yapılıyordu.

tamam, yaptıkları çok güzel, ama bu kadar da gözüne gözüne

haber de yapılmaz ki... o çocukların bu denli gözünde olması

doğru değil bence.. bizim densiz milletimiz her fırsatta onlara

bu olayları hatırlatacaklardır, garip garip sorular soracaklardır. üstelik

bu kadar çok özel lise varken, sadece 5 tanesine mi sahip çıkabildiler ?

peki diğerleri ?



ama en çok da şu cümle beni çoook sinirlendirdi. yetkili kişi dedi ki :

" bu 5 çocuğumuz artık bizim çocuklarımız. onları her şekilde

sahip çıkacağız. ancak ebeveynleri ikna etmek biraz zor oldu.

hatta çocuklar haftasonlarını bu ebeveynlerin yanında geçirdiler.

şu an tüm problemler çöözülmüş oldu."



NASIL YANİ !!! şimdi kendini bilmez bir insan müsveddesi

ebeveyn nasıl kendi çoğunun hakkı olarak gördüğü eğitim hakkını,

başka bir çocuktan esirgemek ister ?? üstelik bu çocuklar

küçüçük yaşlarında bu denli acı yaşadıkları halde, onlara nasıl

köstek olursun ???



böyle zamanlarda insanlığımdan utanıyorum.

allahım bizi, çocuklarımızı doğru ve iyi niyetli insanlarla karşılaştır.

3 Eylül 2009

gecikmiş postlar serisinin 2.cisi...



işte herşey böyle sütliman başladı. başlarında vapura binmem diye tutturdu.

ben de rüşvet olarak ona epeydir istediği düdüklü dondurmadan aldım. bu

yaptığım en büyük hataydı ! çünkü gezi süresince, yani yaklaşık 1,5 saat

boyunca onu öttürdü. ne yaptıysak, ne dediysek, ne aldıysak engelleyemedik.

müthiş bir şımarıklık üstündeydi. kenara kesinlikle oturmadığı gibi genelde

bizleri de oturtmadı. bizi ve katta herkesi aciz taciz etti. boğazın mis gibi

havasından zevk alamadan geri döndük.

arada bu boğuşmalardan fırsat bulduğumda çok güzel mekanlar gördüm.

zaten şu istanbulu yaşanabilir kılan tek tük şeylerden biri de bu boğaz.

mesela şu evlerden birinde oturmayı çoook isterdim.......

ya da şu gemiye binip bir dünya turuna çıkmayı hep hayal ederim.


ama şu arkadaki iğrenç plazanın da olduğu çoook çirkin görüntüler de vardı:(


ha bir de boğazda o gün yelken yarışması var. rengarank kelebekler gibiydiler:)

anlayacağınız o gün cüceyi boğazı gezdirmeye götürmüşüm.

ama ben gezdim. gördüm. eğlendim:)

ıhlamur kasrı...




işte yine istanbulun sayılı cennet köşelerinden biri.

ıhlamur kasrı.. üstelik annemin yanıbaşında ama

sanırım bunca senedir 3. cü ziyaret edişi. ben bu

tarafta oturuyor olsaydım, valla her fırsatta orda olurdum.

çünkü yemyeşil, sessiz, tertemiz, fazla büyük olmayan

korumalı alan, yani yerinde duramayan, çimenlerin üstünde

koşturmaya bayılan bir cüce için ideal. çünkü nereye

koşarsa koşsun peşinde koşmanıza gerek olmadan

hep gözünüz önünde, kaybolmasına imkan yok.

içinde çok hoş bir de lokantası var.


bir de üstüne pazar günü gittiğimiz için

daha hoş süprizlerle karşılaştık. sağımız, solumuz

gelin doluydu !! orda bulunduğumuz süre içinde

yanlış saymadıysam 14 gelin fotograf çekimi için

orda bulunuyordu. saatlerce parkın nerdeyse

her köşesinde çekim yaptılar:)

ben bu kadar sabırlı olamazdım valla:)

ama yine de o beyazlar içinde güzelleri

seyretmek zevkliydi:)


2 Eylül 2009

sobe

Sevgili oytunla hayat beni mimlemişti. ancak cevaplayabiliyorum:)

1- Hayatındaki 3 önemli erkek? oğlum,oğlum ve yine oğlum :)

2- Yaşadığın şehir dışında sevdiğin 3 şehir? bozcaada, çeşme veya singapur.
hele ki sonuncusu muhteşem:)

3-En önemli fobin? yükseklik.. inanılmaz boyutta korkuyorum. bir kere
köprüde trafiğe takıldık. karşı şerit aktığı için tabii köprü sürekli
sallanıyordu. orda kaldığım 15 dakikada ağlamaktan mahvolmuştum.

4-Giyim konusunda en çok tercih ettiğin renk? siyahhhh.. ee tombili
ve akrep burcu olmanın sonucu sanırım :))

1 Eylül 2009

arada bir fikrimühim ...



aslında bu paket şu kampanya ile birlikte gelmişti, ancak tüm çeşitleri
denemek, dağıttığım kuponların sonuçlarını toparlamak ve en büyük
faktör olan tembelliği aşmak için zaman gerekti:)

paketin içeriği eker sütlü tatlılar idi. içinden birsürü indirim kuponu,
ayrıntılı bir tanıtım kitabı ve en güzeli de süsleme kalıpları çıktı.
indirim kuponlarının bir kısmını anneme, bir kısmını da iki
arkadaşıma paylaştırdım. sonuç olarak tümümüzün fikirleriyle
şu sonuçlar çıktı. üç kategoriye ayırdık :

çok sevdik :
sakızlı muhallebi (favori)
keşkül
sütlaç
supangle
tavuk göğsü (favori)

sevdik :
krem karamel
krem şokola

az sevdik :
profiterol ( içindeki toplar çok kuruydu ve sosunda da
çok fazla bitter tadı vardı.)

höşmerim ( aslında çok sevdiğim bu tatlıyı bu pakette
pek tutmadım. fazlasıyla şekerli ve ağza çok çatır çatır
bir tad geliyordu.)

eker genel olarak süt ürünlerinde, özellikle de ayranda favorim olmuştur.
en büyük sebebi tadı ve cam şişe kullanmasıdır. hala buzdolabında bu
şişeler su şişesi olarak çok işe yarıyor. üstüne sütlü tatlı olmasının ve
fiyatlarının da hafifliği de eklenince bizim için bu ürünler de vazgeçilmez oldu.
tavsiye ediyoruz efenim :)

ama bir şikayetim daha var. porsiyonları biraz daha büyük olabilirdi:)))