30 Mart 2012
gizemli adaya yolculuk
oğlumu kendime benzettim.. sinema delisi olduk ikimiz de..
ikinci defa animasyon harici bir filme gittik.. ilki Berlin Kaplanı idi..
salonda en çok o eğlendi.. insanlar filme değil de onun kahkalarına
güldüler:) bu filmden de çok zevk aldı, en önemlisi eve gelir gelmez
benzer konulardaki kitaplarını karıştırdı. filmin konusu Jules Verne'in
bir romanından alınmıştı çünkü.. en çok bayıldığım da seyrederken
sarfettiği inciler oluyor :
filmin bir sahnesinde seneler boyunca adada tek başına yaşayan
yaşlı adam, onu aramak için gelen diğerlerine çok gizemli bir şehri
gösteriyor. kayıp ülke atlantis olduğunu söylüyor..
canın yorumu : aa anne bak.. adam kendine belediye kurmuş..
29 Mart 2012
26 Mart 2012
21 Mart 2012
ah anneanne..
anneanne ile birlikte yaşamaya başladığımızdan bu yana ben anneden ziyade
büyük abla konumuna geçtim. bundan dolayı zaman zaman çıkmak zorunda
kalan annelik despotluğumu kimse ciddiye almıyor artık. mesela 3 yaşından
bu yana kendi başına uyuyan velet artık yanında biri olmadan uyumuyor.
uyumadığı gibi bunu bir tehdit haline getirmeye başladı. anneanne kıyamıyor
elbet, hemen uzanıveriyor yanına. ben de yanına uzanmasını değil de ,
bunu tehdit hline getirmesine deli oluyorum. işte burada ablalık bitiyor,
annelik başlıyor ve bağırıyorum. ama sadece can bey' e değil,
buna fırsat veren anneanneye de :
ben bağırıyorum: yeter artık. buna sen sebep oldun anne..bu saçmalığa izin
vermeyeceğim artık..... böyle bla bla giidyor..
arada can bağırıyor : anneanneme kızma !!
anneanne bana yalvar bakıyor: kızma ona..
ben yine : öf anne.. ne yaparsanız yapın..ama şikayet
etme o zaman, hemen uyumuyor diye..
neyse sonuç olarak anneanne torun yatmaya gidiyorlar:
can : ah anneanne..
aa : ne oldu oğlum ?
can : çok özür diliyorum senden.
aa : neden ?
can : e benim yüzümden sen de fırça yiyorsun. ama ne
yapayım seninle uyuyakaldığım zaman çok daha huzurlu oluyorum.
aa : tamam anneciğim.
biraz sonra bir hışımla son bir yorum geliyor :
can: hem anneanne, nasıl olur da o bize ne yapacağımızı söyler..
aa : neden söylemeyecekmiş ?
can : e ikimizin toplam yaşı ondan çok daha fazla. bize ne yapacağımızı
söyleyemez.. e öyle değil mi ?
aa : :)))
büyük abla konumuna geçtim. bundan dolayı zaman zaman çıkmak zorunda
kalan annelik despotluğumu kimse ciddiye almıyor artık. mesela 3 yaşından
bu yana kendi başına uyuyan velet artık yanında biri olmadan uyumuyor.
uyumadığı gibi bunu bir tehdit haline getirmeye başladı. anneanne kıyamıyor
elbet, hemen uzanıveriyor yanına. ben de yanına uzanmasını değil de ,
bunu tehdit hline getirmesine deli oluyorum. işte burada ablalık bitiyor,
annelik başlıyor ve bağırıyorum. ama sadece can bey' e değil,
buna fırsat veren anneanneye de :
ben bağırıyorum: yeter artık. buna sen sebep oldun anne..bu saçmalığa izin
vermeyeceğim artık..... böyle bla bla giidyor..
arada can bağırıyor : anneanneme kızma !!
anneanne bana yalvar bakıyor: kızma ona..
ben yine : öf anne.. ne yaparsanız yapın..ama şikayet
etme o zaman, hemen uyumuyor diye..
neyse sonuç olarak anneanne torun yatmaya gidiyorlar:
can : ah anneanne..
aa : ne oldu oğlum ?
can : çok özür diliyorum senden.
aa : neden ?
can : e benim yüzümden sen de fırça yiyorsun. ama ne
yapayım seninle uyuyakaldığım zaman çok daha huzurlu oluyorum.
aa : tamam anneciğim.
biraz sonra bir hışımla son bir yorum geliyor :
can: hem anneanne, nasıl olur da o bize ne yapacağımızı söyler..
aa : neden söylemeyecekmiş ?
can : e ikimizin toplam yaşı ondan çok daha fazla. bize ne yapacağımızı
söyleyemez.. e öyle değil mi ?
aa : :)))
19 Mart 2012
karanlık ve ışık..
insanoğlu hem içe hem de dışa dönme potansiyeliyle dünyaya gelir.
karanlık da ışık da hepimizin içinde var. bu yüzden erdemleri mi
kötülükleri mi ön plana çıkaracağı kişiye ( ya da aileye, ya da topluma) kalmış.
bu gezegenin deliliği büyük ölçüde insanoğlunun kendisiyle erdemli
bir denge bulamamasından kaynaklanıyor.
kaynak : ye dua et sev - elizabeth gilbert
şu anki durumumu bundan daha iyi birşey anlatamaz sanırım.
tüm iş hayatım boyunca olması gerektiğinden fazlasıyla iyiydim.
hep çalışkan, doğrucu olmaktan öteye gitmek istemedim.
hani şu etliye sütlüye karışmayanlardan... ama şimdi
etrafımda öylesine pislikler dönüyor ki, ben de karanlık tarafa geçmek
istiyorum.. cadılık yapmak istiyorum, kötülük yapmak istiyorum.
canım yandığı kadar, can yakmak istiyorum.
ama .. ama nasıl yapılacağını bilmiyorum..kahretsin bilmiyorum..
karanlık da ışık da hepimizin içinde var. bu yüzden erdemleri mi
kötülükleri mi ön plana çıkaracağı kişiye ( ya da aileye, ya da topluma) kalmış.
bu gezegenin deliliği büyük ölçüde insanoğlunun kendisiyle erdemli
bir denge bulamamasından kaynaklanıyor.
kaynak : ye dua et sev - elizabeth gilbert
şu anki durumumu bundan daha iyi birşey anlatamaz sanırım.
tüm iş hayatım boyunca olması gerektiğinden fazlasıyla iyiydim.
hep çalışkan, doğrucu olmaktan öteye gitmek istemedim.
hani şu etliye sütlüye karışmayanlardan... ama şimdi
etrafımda öylesine pislikler dönüyor ki, ben de karanlık tarafa geçmek
istiyorum.. cadılık yapmak istiyorum, kötülük yapmak istiyorum.
canım yandığı kadar, can yakmak istiyorum.
ama .. ama nasıl yapılacağını bilmiyorum..kahretsin bilmiyorum..
16 Mart 2012
serbest etkinlikler..
oldum olası çocuklarını daha doğmadan hayatını planlayan, doğduktan sonra da
kurstan kursa taşıyan ebeveynlerden olmadım. olmak istemedim.. ama ara ara
sanatsal atölyelere katılıyoruz, çünkü o müze/sanat havasını mutlaka içine çekmesini istiyorum.
ya da TEGV in çalışmalarını seviyoruz, arkadaşları ile okul dışında sağlıklı faaliyetlerde
bulunması için. sinema/tiyatro da vazgeçilmezlerimiz.. ama bunların hiçbirini düzenli
bir süreklilik içinde yapmıyoruz. yani zorunlu olarak değil, zevkle..
ilk defa bir etkinliği zorunlu ve haftada 3 gün düzenli olarak yapmaya başladık: Aikido.
spor ile insanın çok hafiflediğini öğrenmesini istiyorum, negativ enerjiyi attığını
bilmesini..beraberinde tabii ki disiplini de getirmesini.. peki neden aikido..
hani tüm erkekler ya futbolcudur ya da basketçidir ya.. maalesef
benim can' ımın spor ile alakası yok. adamı geçen yaz Galatasaray Spor Okuluna
gönderdik. adam bir kere hocanın kucağında basket atabildi:) fubol deseniz
kaleci ile golcü arasındaki farkı bilmez, neden bu kadar çok insanın bir top
peşinde koştuğunu anlamaz:) takım ruhu mu, o da ne ?:)
önce aikido'ya da olumlu bakmadı. ama gitmeye başladıkça alıştı ve
şimdi de severek gidiyor.. bakalım ne kadar sürecek:)
kurstan kursa taşıyan ebeveynlerden olmadım. olmak istemedim.. ama ara ara
sanatsal atölyelere katılıyoruz, çünkü o müze/sanat havasını mutlaka içine çekmesini istiyorum.
ya da TEGV in çalışmalarını seviyoruz, arkadaşları ile okul dışında sağlıklı faaliyetlerde
bulunması için. sinema/tiyatro da vazgeçilmezlerimiz.. ama bunların hiçbirini düzenli
bir süreklilik içinde yapmıyoruz. yani zorunlu olarak değil, zevkle..
ilk defa bir etkinliği zorunlu ve haftada 3 gün düzenli olarak yapmaya başladık: Aikido.
spor ile insanın çok hafiflediğini öğrenmesini istiyorum, negativ enerjiyi attığını
bilmesini..beraberinde tabii ki disiplini de getirmesini.. peki neden aikido..
hani tüm erkekler ya futbolcudur ya da basketçidir ya.. maalesef
benim can' ımın spor ile alakası yok. adamı geçen yaz Galatasaray Spor Okuluna
gönderdik. adam bir kere hocanın kucağında basket atabildi:) fubol deseniz
kaleci ile golcü arasındaki farkı bilmez, neden bu kadar çok insanın bir top
peşinde koştuğunu anlamaz:) takım ruhu mu, o da ne ?:)
önce aikido'ya da olumlu bakmadı. ama gitmeye başladıkça alıştı ve
şimdi de severek gidiyor.. bakalım ne kadar sürecek:)
14 Mart 2012
yine unutmadan...
ya hafta sonlarımız aslında çok yoğun geçiyor. ama tembelliğimden
hep arada kaynıyor gidiyor. oysa bu blog oğluma hatıra olarak
kalması için başlanmıştı... üzgünüm oğlum, şimdi ufak ufak geri geri
dönüşler ile bu durumu telafi edeyim :)
geçen hafta pazar aslında amaç Van Gogh sergisine gezmek ve
İstanbul Modern'deki atolye çalışmasına katılmaktı. ancak işte
bu kuyruğu görünce vazgeçmek durumunda kaldık. can bey'in
hafif burun akıntısını daha şiddetli hale getirmemek için soğukta
beklemeyi göze alamadık ve bu planı başka bir güne erteledik.
ama atölye çalışmasına elbette katıldık. her ne kadar huysuzluğu
had safhada da olsa çalışmaya girdi.. bu atölye çalışmalarında en
çok sevdiğim çocukları rehber eşliğinde müzeyi gezdirmeleri
oluyor. sonrasında temaya uygun çalışmalar yapıyorlar. can bey'in
huysuzluğu daha sonrasında neşeye dönüştü allahtan..
ama bu kadar huysuzluk, çalışma insanı acıktırır da , değil mi:)
aslında Akbank'ın atolyelerine çok katılmak istiyoruz. ama bir türlü yer
bulamıyoruz.. bakalım, ona da sıra gelecek :)
hep arada kaynıyor gidiyor. oysa bu blog oğluma hatıra olarak
kalması için başlanmıştı... üzgünüm oğlum, şimdi ufak ufak geri geri
dönüşler ile bu durumu telafi edeyim :)
geçen hafta pazar aslında amaç Van Gogh sergisine gezmek ve
İstanbul Modern'deki atolye çalışmasına katılmaktı. ancak işte
bu kuyruğu görünce vazgeçmek durumunda kaldık. can bey'in
hafif burun akıntısını daha şiddetli hale getirmemek için soğukta
beklemeyi göze alamadık ve bu planı başka bir güne erteledik.
ama atölye çalışmasına elbette katıldık. her ne kadar huysuzluğu
had safhada da olsa çalışmaya girdi.. bu atölye çalışmalarında en
çok sevdiğim çocukları rehber eşliğinde müzeyi gezdirmeleri
oluyor. sonrasında temaya uygun çalışmalar yapıyorlar. can bey'in
huysuzluğu daha sonrasında neşeye dönüştü allahtan..
ama bu kadar huysuzluk, çalışma insanı acıktırır da , değil mi:)
aslında Akbank'ın atolyelerine çok katılmak istiyoruz. ama bir türlü yer
bulamıyoruz.. bakalım, ona da sıra gelecek :)
13 Mart 2012
8 Mart 2012
kedi cenneti..
bu olsa gerek :)
otoparktaki tüm arabaların üstüne en az 1 adet..
sıcacık güneşin tadını ne güzel çıkarıyorlar..
5 Mart 2012
Kaydol:
Yorumlar (Atom)






